23 Eylül 2008 Salı

Tanıda Yeni Teknikler

Teknolojideki gelişmeler sayesinde memede karşılaşılan bir çok kitlede ve görüntülenen yöntemlerinde saptanan normal dışı bulgularda, cerrahi girişim yapmadan bunun tehlikeli olup olmadığını hücresel düzeyde anlamamızı sağlayan biopsi teknik ve yöntemleri gelişmiştir.

Meme yapısını görüntüleme sistemlerindeki gelişme, özellikle 50 yaş altı kadınlar için büyük faydalar sağlamıştır. 50 yaşına kadar, yoğun meme dokusu içeren memede, küçük kitlelerin anlaşılması zordur. Mamografi çok değerli bir yöntem olmasına rağmen mükemmel değildir. Özellikle genç kadınlarda %10-25 arasında yanlışlıklara neden olabilmektedir. Ayrıca yanlış pozitif sonuçlarda, yine ciddi sorunlar yaratmaktadır. Ancak son yıllarda gelişen digital mamografi bu zorlukların kısmen üstesinden gelebilmektedir.

Digital mammografi de klasik mammografide olduğu gibi X-ışınları ile çalışır, ancak görüntü filmde değil, bilgisayar ortamında oluşturulur. Konvansiyonel mamografide, konvansiyonel tüm radyolojik tetkiklerde olduğu gibi kullanılan fotografik karakterdeki film, ışın madde etkileşmesinden sonra datanın toplanmasını sağlayan reseptör(toplayıcı) görevi görmekte ve aynı zamanda da data kaydının gösterimi için görüntüleme ortamını teşkil etmektedir.
Digital radyolojide ise fosfor plakası, CCD arraylar veya silikon amorf plakalar reseptör görevini görmektedir. Elde edilen data, ekrana veya transparan laser filmlerine aktarılmaktadır. Reseptör ve görüntüleyici ortamların farklı ortamlar olmaları, ayrı ayrı optimizasyonlarına (ayarlanabilme) olanak vermektedir. tetkik tedavi

Konvansiyonel mamografik ve radyolojide kullanılan fotografik karakterdeki filmin, reseptör ve görüntüleme ortamı olarak aynı anda optimizasyonu çelişkiler doğurduğu için beklenen ölçüde mümkün olmamaktadır. Digital radyoloji uygulamalarının ve bununla birlikte digital mammografinin, reseptör ve görüntüleyici ortamları ayrı ayrı optimize eden teknolojisi artık gelecekte tüm mammografi ve radyoloji uygulamalarının digital ortamlarda yapılmasını gerektirmektedir. Digital teknoloji ile film tekrarları en aza inmekte ve hastalar çok daha az ışın almaktadırlar. Digital imaj prosesing yöntemleri sayesinde eskiden daha zor değerlendirilen dens memeler daha iyi değerlendirilebilmektedir.

Uzman, görüntünün ışık ayarları ile oynayabilmekte ve istediği bölgelerde büyütme yapabilmektedir. Bu yöntem Avrupa'da ve Japonya'da kullanılmakta ve Amerika Birleşik Devletleri'nde çok yakında FDA onayı alması beklenmektedir. Türkiye'de de az sayıda merkezde kullanılmaktadır.

Günümüzde mammografi ile birlikte, bazı yeni yöntemler de kullanılarak sorunlar aşılmaya ve daha doğru sonuçlara erişilmektedir. Bu yöntemlerden en yaygın kullanılanı, yüksek çözünürlüklü ultrasonlardır. Bu iki yöntemin birlikte kullanılması ile tanı kesinliği %94'lere kadar yükselmiştir. Ultrason özellikle kitlenin içinin boş (kistik) olup olmadığını göstermektedir. Bu, bir çok hastayı iğne biyopsisinden kurtarmaktadır.

Diğer bir yöntem Magnetik Rezonans (MR) ile görüntülemektedir. Bu yöntemle memenin enine kesitleri oluşturulabilmekte ve detaylı inceleme yapılabilmektedir. Bu yöntem özellikle; daha önce çeşitli nedenle ameliyat edilmiş, meme dokusu yoğun olan veya memede slikon varsa, mammografiye tercih edilir. Oldukça pahalı bir yöntemdir.

Bir başka yöntem de ise radyo aktif madde enjekte edilerek yapılır. Bu maddeler, en hızlı hücre çoğalması olan yerlerde toplanacağından tümörlü yerler belirlenebilmektedir. Bu yöntem Scintimammografi olarak isimlendirilir. T-Scan2000 yönteminde de, memeye gönderilen küçük elektrik akımları karşısında memenin verdiği cevapların bilgisayarlarca değerlendirilmesi yapılır. Bu yöntemler geniş gruplarda kullanılmamışlardır.

meme tanısıYakın zamana kadar mammografisinde şüpheli bulgular saptanan kadınlar, cerrahi biopsi alma işlemine tabi tutulurlardı. Genel anestezi altında yapılan bu işlemde, şüpheli dokudan parça alınırdı. Bu tip operasyonların sadece %5'i pozitif sonuç vermektedir. Operasyonun neden olduğu nedbeleşme ve ameliyat sonrası ağrı ciddi sorundur.
90'lı yıllarda yerleşen core-needle biyopsi tekniğinde, ultrason veya stereotaksi yöntemlerle, özel bir iğne ile şüpheli dokuya girilir ve çok küçük parça alınmaktadır. Bu yöntemde nedbeleşme ve ağrı olmaz. Genel anestezi de kullanılmadığından güvenle muayenehanede bile uygulanmaktadır.

Core-iğne biyopsisi yönteminin, zayıf olduğu bazı noktalar vardır. Burada iğne düz bir çizgide hareket ettiğinden, her bir yeni parça için yeniden iğnenin batırılması gerekmektedir.

Özellikle genç kadınlarda iğne büyüklüğündeki kalsiyum birikimleri, bir kanser öncesi yapının bulgusu olabilirler. Böyle yapılarda tekrar tekrar iğne batırmak gerekir. Gelişen teknoloji sayesinde böyle durumlarda, emme gücü de bulunan bir biyopsi iğnesi ile kullanılmaktadır. Mamotom ismi verilen bu yöntemde, doktor silindirik bir probu memeye sokar (kalınca bir iğne şeklindedir). Ucundaki dönen bıçak, şüpheli alanlarda çalıştırılarak doku örnekleri alınır ve emilerek dışarı alınır. Memeden çıkartmadan değişik yerlerden örnekler alınabilir. Bu tekniğin bir benzeri de Minimal İnvasive Meme Biyopsisi (MIBB)'dir. Burada ucu çilek şeklindeki bir kanül kullanılır ve örnekler emilerek dışarı alınır.

?üpheli dokunun tamamen dışarı çıkarılıp incelenmesi istendiğinde; ultrasonografi veya stereotaksi rehberliğinde, lezyon ince tellerle işaretlenir ve o bölge cerrahi olarak çıkarılır. Böylece memeden yanlış alanın çıkarılması önlenir ve mümkün olduğunca az miktarda doku çıkarılması sağlanır. Gereksiz kozmetik problemlerden de sakınılır.

Histolojik Derecelendirme

Histoloji doku bilmidir, çalışma alanına hücreseler yapılar ve fonksiyonlarıda girer. Pataloglar dokular ve hücreler üzerinde labratuvar çalışması yapan doktorlardır. Meme kanseri hastalarının tedavilerine yön vermek ve var olan tümörün tipini belirlemek amacı ile pataloglar genellikle hasların kanserli tümörlerine histolojik dereceler verirler. Günümüzde en yaygın olarak kullanılan histolojik derecelendirme sistemi, Scarff-Bloom-Richardson sistemidir. Tümörün histolojik derecelendirmesinin yapılması için pataloglar meme kanseri hücrelerini ve bunların dağılımını mikroskop altında incelelerler. Örnek meme kanseri hücreleri göğüs biyopsisi, lumpektomi yada mastektomi operasyonları ile elde edilir.

Scarff-Bloom-Richardson Derecelendirme Sistemi

Pataloglar kanserin histolojik derecesini saptarken, üç ana özelliğe dikkat ederler: hücrelerin bölünme hızı, borusal yapılar oluşturmuş kanser hücrelerinin yüzdesi, ve hücre büyüklüğünde, düzgünlüğünde görülen değişimler. Belirleme aşamasında, bu özelliklerin her birine 1 ila 3 arasında bir değer verilir, (1 yavaş hücre çoğalmasını – 3 hızlı hücre çoğalmasını belirtir). Sonuç derecelendirmenin yapılabilmesi amacı ile bu üç kategoride alınan puanlar toplanılır ve 3 ila 9 arasında değişen bir rakam elde edilir.

Borusal Yapılar İçinde bulunan Kaser Hücrelerinin Yüzdesi

Puan

%75 ten daha fazla

1

%10 ila %70 arasında2
%10 dan daha az3
Hücre yapısında ve şeklinde olan değişiklerPuan
Küçük Düzgün Hücreler1
Normal hücrelerden boy ve yapıda orta ölçekli farklılaşım2
Belirgin farklılaşım3
Hücre Bölünmesi (Mitosis Sayısı)Puan
7 ye kadar1
8 ila 14 arası2
15 yada daha fazla3

Toplam sonucu 3,4 yada 5 olan tümörler birinci derece yada iyi farklılaşmış (Well differentiated) olarak adlandırılırlar. Toplam sonucu 6 yada 7 olan tümörler ikinci derece yada orta farlklılaşmış (Moderately dirrerentiated) , toplam sonucu 8 yada 9 olan tümörler üçüncü derece yada kötü farklılaşmış (Poorly differentiated) tümörler olarak adlandırılırlar. Aşağıdaki tablo, Scarff-Bloom-Richardson sistemine göre derecelendirmeyi ve ortalama hayatta kalma sürelerini özetlemektedir.

Derece (Grade)TanımlamaPuanları5 yıl sonunda7 yıl sonunda
1. derece Hücreler normal görünürler, hızlı bölünmez ve küçük tüp benzeri yapılar oluşturmuşlardır3,4,595%90%
2. dereceBirinci ve ikinci derece tümörlerin arasında özelliklerre sahiptir6,775%63%
3. dereceHücreler normal görünmemektedir ve normal hücrelereden daha hızlı böyümekte ve bölünmektedirler8,950%45%

Pataloglar tümörlerin derecelendirmesini yaparken nekrosis adı verilen ve kanser hücrelerinin öldüğü bölgelere de bakılır. Yüksek dereceli tümörlerde, lumpektomi ile alınmış örneğin sınırına yakın alanlarda nekrosis bulunması yada DCIS tipi kanserlerin büyük bir bölümünde nekrosis bulunması durumunda tedavi sonrası kanserin tekrar etmesi riski göreceli olarak daha yüksektir.

Hormon Algılayıcıları Durumu

Vücudumuzun bazı işlevlerini kontrol etmek amacı ile salgılanan hormonların arasında östrojen ve progesteron adı verilen dişilik hormonları da vardır. Hücrelerimizin yüzeyinde kanda bulunan hormonları algılayan bölgeler vardır, bunlara hormon algılayıcıları denir. Bunu algılayıcıları kilit, hormonları anahtar gibi düşünerek daha kolayca kavrayabiliriz. Doktorlar biyopsi yada göğüs operasyonları sonrasında alınan meme kanseri hücrelerinde östjojen veya progesteron hormonları algılayıcılarının olup olmadığını kontrol ederler. Bu algılayıcıların östrojen için var olması durumun da ER+, progesteron için var olması durumun da ise PR+ işaretleri kullanılır. ER+ yada PR+ olan hastalar, kanserli hücrelerinde bu hormon algılayıcıları olmayan hastalar ile karşılaştırıldığında tedaviye daha iyi cevap verirler. Kanserli hücreleri ER+ veya PR+ olan hastalar, aynı zamanda kemoterapiye veya hormon tedavisine cevap vermeye daha yatkın olurlar.

ER+ kanser hücrelerine sahip hastalar uygun hormonal değişimlere olumlu tepki vermeye daha yatkın olurlar. Örneğin, ER+ olan hastalar tamoksifen adı verilen ilacı aldıklarında, bu ilaç östrojen algılıyıcılarını bloke ederek östrojenin algılıyıcılara ulaşmasını engeller, ve çoğalmak için östrojene gerek duyan kanser hücrelerinin büyümesi ve çoğalması yavaşlar. Araştırmacılar PR+ algılayıcıları konusunda daha az bilgiye sahipler ancak çoğu zaman PR+ olan hastalar aynı zaman da ER+ de olmaktadırlar. Eğer kanserli hücreler ER+ değilken, PR+ se hastaların tedaviye olumlu cevap verme olasılığı azalabilir.

HER2 (Human Epidermal Growth Factor Receptor 2, Insan epidermik büyüme faktörü algılayıcısı 2) hücrelerimizin çeperinde bulunan bir protein algılayıcısıdır ve hücrelerimizin büyümesinin kontrol altında tutulmasında anahtar bir rol oynar. Hücrede bulunan HER2 (bazen HER2/neu olarakta yazılır) geninin değişmesi, gerektiğinden fazla HER2 algılayıcısı üretilmesine neden olabilir. Hücre yüzeyinde bu gereğinden fazla HER2 algılayıcısı olma durumu hücre büyümesinde ve çoğalmasında artışa neden olur, böyle durumlarda oluşan tümörler genellikle daha saldırgan olurlar. HER2 algılayıcılarının normalden fazla olma durumu (HER2/neu + olarakta yazılır) meme kanseri hastalarının %25 ila %30unda görülmektedir. Herceptin, adı verilen yeni bir ilaç HER2/neu + ve kanseri metastaz yapmış olan meme kanseri hastalarında kullanılmak üzre Amerikan Yiyecek ve İlaç İdaresi (Food & Drug Administration) tarafından onaylanmıştır. Meme kanserinin metastaz yapması demek, kanserin göğüs dokusu ve koltuk altı lenf bezlerinin ötesine yayılmış olması demektir.

HER2 algılayıcılarının fazla olup olmadığı biyopsi, yada göğüs ameliyatı sonrasında çıkarılan örneklerden test edilebileceği gibi, daha önceden alınıp korunmuş olan tümör örnekleri üzerinde de test edilebilir. Meme kanseri tanısı konmuş kadınların HER2 testi için hemen baş vurmaları tedavinin erken aşamada planlanması açısından çok önemlidir.

DNA Sitometrisi (DNA cytometry) ve Diğer Hücre Özellikleri

Sitometri hastanın hücrelerinin sayılması ve ölçülmesi işlemidir. DNA sitometrisi tümörün saldırganlığının belirlenmesi amacıyla göğüs tümörü DNAsının miktarının (ploidy) ölçülmesi işlemidir. Ploidy kanserin ne kadar hızlı yayılabileceğinin tahmin edilmesinde kullanılır. Normal hücrelerin içerdiği miktarda DNA içeren kanserli hücrelere diploid, normal hücreler ile karşılaştırıldığında daha fazla yada daha az DNA içeren kanserli hücrelere aneuploid denir. Meme kanserlerinin yaklaşık olarak üçte ikisi aneuploid dir. Yapılan araştırmalar göstermiştir ki, aneuploid kanserler diploid kanserlerden daha saldırgan olma eğilimindedirler.

Sitometrik ölçüm tekniklerinden biri olan akış sitometrisi ile tümörün S-Fazı (S Phase) ölçülebilir. S-Fazı hücre bölünmesinde sentez aşamasında olan hücrelerin oranı demektir. S-Fazında çok fazla oranda hücre bulunması tümörün daha saldırgan olduğunu gösterir.

p53 hücrelerimizde bulunan ve görevi hücre büyümesini önlemek olan bir gendir. Bu gende oluşabilecek değişimler (mutasyonlar) bu genin görevini gerektiği gibi yapmaması ile sonuçlanabilir. Meme kanseri tümörlerinin bir kısmında mutasyona uğramış p53 genine raslanmıştır, genellikle bu mutasyonu gösteren hastalar tedaviye daha kötü cevap verirler.

Kanserin Büyüme Hızı

Değişik tipteki kanserler değişik hızlarda büyürler. Tümörün boyutunu bir kat arttırması için gerekli zamana ‘ikiye katlanma zamanı’ denir (doubling time). Meme kanserlerinin çoğunun ikiye katlanma zamanı 50 ila 200 gün arasında değişir.

İlk normal hücrenin değişerek kanser hücresine dönüşmesi, tümörün belirlenebilecek boyuta gelmesinden yıllar önce olur. Böylesine bir değişimin, elle hissedilebilecek boyuta olaşması yaklaşık olarak 5 ila 10 yıl alır.

Meme Kanseri Evreleri

Aşamalandırma (Staging) doktorların tümörün boyutunu ve yerini belirlemek için yaptıkları bir işlemdir. Aşamalandırma, kanser tedavisindeki seçeneklerin belirlenmesinde çok önemli bir işlemdir. Aşamalandırma amacı ile aralarında klinik göğüs kontrolünün ve biyopsinin de olduğu bazı testler ve Göğüs Rontgeni, Mamogram, Kemik Taraması, Bilgisayarlı Tomografi, Ultrasonografik Görüntüleme ve Manyetik Rezonans taraması gibi bazı görüntüleme yöntemleri kullanılır. Bunlara ek olarak hastaların genel sağlık durumunun belirlenmesi ve kanserin bazı organlara sıçrayıp sıçramadığının belirlenmesi amacı ile kan testleri de yapılır.

TNM Aşalandırma Sistemi

Kanserin aşamalandırılması amacı ile TNM sistemi geliştirilmiştir. Burada T tümörün boyutunu, N lenf benzlerinin durumunu (lymph Nodes) ve M ise kanserin metastaz yapıp yapmadığını belirtir.

T: Tümörün Boyutu. T ve ardından gelen 0 ila 4 arasındaki rakam tümörün boyutunu ve deriye yada göğsün altında bulunan göğüs duvarına sıçrayıp sıçramadığını belirtir. Tnin ardından gelen rakamın büyük olması daha büyük ve daha yaygın bir tümörün göstergesidir.

TX Tümörün boyutu belirlenememiştir.
T0Tümör belirtisi yok.
Tis Kanser LCIS, DCIS yada Tümör olmayan meme başının Paget Hastalığı türündendir.
T1Tümör en büyük çapında 2cm yada daha azdır.
T2Tümör en büyük çapında 2 ila 5cm arasındadır.
T3Tümör en büyük çapında 5cm den daha büyüktür.
T4Tümörün büyüklüğü önemsenmeksizin, tümörün kendisini göğüs duvarına yapıştırdığı yada göğüs duvarındaki lenf benzlerine yayıldığı durumlarda kullanılır.

N: Lenf Bezleri. N ve ardından gelen 0 ila 3 arasındaki rakam kanserin göğse yakın lenf bezlerine yayılıp yayılmadığını, ve eğer yayıldıysa bu lenf bezlerinin vücut içi diğer yapılara göre sabit lenf bezleri olup olmadığını gösterir. N nin ardından gelen rakamın büyüklüğü daha fazla lenf bezine sıçramayı belirtir.

NXLenf bezlerine yayılım belirlenememiştir. (Örneğin lenf bezleri daha önce alınmış olabilir.)
N0Kanser lenf bezlerine yayılmamıştır.
N1Kanser yeri sabit olmayan lenf bezlerine sıçramıştır. (Tümörün bulunduğu göğüs ile aynı tarafta bulunan koltuk altı lenf bezleri)
N2Kanser yeri biri birilerine göre yada koltuk altında bulunan diğer organlara göre sabit olan ve tümörün bulunduğu göğüs ile aynı tarafta bulunan lenf bezlerine sıçramıştır.
N3Kanser tümörün bulunduğu göğüs ile aynı tarafta bulunan mamary yada supracavicular (ana dolaşım sistemi) lenf bezlerine sıçramıştır.

M: Metastaz. M ve ardından gelen 0 yada 1 ile gösterilir. M1 olması durumunda kanser metastaz yapmıştır yani diğer/uzak organlara yada göğse yakın olmayan lenf bezlerine (köprücük kemiğinin üstünde olan lenf bezleri gibi) sıçramıştır.

MXKanserin metastaz yapıp yapmadığı belirlenememiştir.
M0Kanser diğer/uzak organlara sıçramamıştır.
M1Kanser diğer/uzak organlara sıçramıştır

Kanser Aşamalarının Numaralar İle Belirlenmesi

Kanserin aşaması, tümörün boyu ve kanserin yayılımı tanımlar. Aşamalandırma sisteminde Aşama 0 ile 4 arasında bir rakam ile belirtilir.

AşamaTümörün BoyuLenf BezleriMetastaz
I2cm den daha azSıçrama yokturYok
II2 ila 5 cm arasındaSıçrama yoktur yada tümörün bulunduğu göğüs ile aynı tarafta vardırYok
III5cm den daha büyükTümörün bulunduğu göğüs ile aynı tarafta vardırYok
IVÖnemli değilÖnemli değilVar

Aşama 0;
Aynı zamanda 'in-situ' olarak da adlandırılır, bu terim yerinde kalmış anlamına gelmektedir. Aşama 0 olan kanserler yerlerinde kalmış ve çevre dokulara sıçramamış kanserlerdir. Klinik kontrollerde tanısı konan kanserlerin yaklaşık olarak %15 ila %20'si Aşama 0 kanserlerdir. Aşama 0 kanserler oluştukları yerlere göre ikiye ayrılırlar, eğer süt bezlerinde (lobes) oluşmuşlarsa Lobular carcinoma in situ yada kısaca LCIS, eğer süt kanallarında (ducts) oluşmuşlarsa ductal carcinoma in situ yada kısaca DCIS olarak adlandırılırlar.

LCIS:
Aslında meme kanseri için yüksek risk olduğunun bir göstergesidir. Doktorların pek çoğu LCIS'i kanser olarak tanımlamazlar ve LCIS lerin pek çoğu göğüste şüpheli görülen başka bölgelerin biyopsisi yapılırken şans eseri bulunmaktadır. LCIS'in mikroskopik özellikleri normal hücrerden farklı ve kanser hücrelerine daha benzer olsada, genel olarak bakıldığında LCIS kanser olarak davranmaz ve bu yüzden de kanser gibi tedavi edilmez. LCIS yanlızca göğsün herhangi bir yerinde kanser oluşması riskinin arttığını gösteren bir göstergedir. Buna rağmen, LCIS i olan hastalarda çift taraflı koruyucu mastektomi yanlızca hastanın ailesinde meme kanseri olan başka insanlar varsa önerilir. LCIS tanısı konmuş hastaların yıllık rutin mamografilere ek olarak her dört ayda bir klinik göğüs kontrolü almaları daha olası bir yöntemdir. Bu tip bazı hastalara meme kanserinin oluşmasını engellemek için tamoxifen önerilebilinilir.

DCIS:
DCIS tanısı konmuş kadınlarda, kanser hücreleri oluştukları süt kanalları içerisinde kalmış ve göğsün yağsı dokusuna yada lenf bezleri gibi vücudun diğer organlarına sıçramamışlardır. DCIS genellikle (yaklaşık olarak %80 oranında) mamogram üzerinde küçük kalsiyum birikimleri (mikrokalsifikasyonlar) olarak görünür. Daha az yaygın olmakla birlikte (yaklaşık olarak %15 oranında), DCIS kalsifikasyonlar ve kitle olarak bulunur. Nadiren (yaklaşık olarak %5 oranında) , DCIS olarak tanımlanan kitlelerde mikrokalsifikasyonlar görülmez. Kuşkulu bölgede DCIS olup olmadığının belirlenmesi için göğüs biyopsisi yapılması gerekir. DCIS için standart tedavi şekli, göğüs koruyucu terapi (lampektomi) ve ardından gelen radyasyon tedavisi yada mastektomidir. Genel olarak bakıldığında DCIS tanısı konmuş hastaların yaklaşık olarak yarısı lampektomiyi tercih ederken diğer yarısı mastektomiyi tercih etmiştir, hasta dan hastaya değişebilen özel durumlar bu iki tedaviden birinin tercih edilmesini daha yararlı kılabilir. Bu nedenle DCIS tanısı konmuş hastaların tedavi seçeneklerini doktorları ile detaylı olarak tartışmaları önerilir.

meme kanseri evrelerimeme kanseri ve evrelerimeme kanseri

Aşama (Stage) I:
Orjinal tümör 2cm yada daha küçüktür ve kanser lenf bezlerine sıçramamıştır. Aşama I kanser tedavisi için genellikle izlenen iki yöntem vardır.

  • Göğüs koruyucu tedavi: lampektomi (kanserli kitlenin etrafında bir parça sağlıklı göğüs dokusu ile birlikte alınması) ve koltuk altı lenf bezlerinin alınmasını takip eden radyasyon tedavsi.

  • Veya mastektomi (kanserin bulunduğu göğsün alınması operasyonu) ve koltuk altı lenf bezlerinin çıkarılması.

Aşama (Stage) IIA:
Orjinal tümör 2 ila 5 cm arasındadır, ve lenf bezlerine sıçramamıştır.

Aşama (Stage) IIB:
Orjinal tümör 2 ila 5 cm arasındadır ve koltuk altı lenf bezlerine sıçramıştır, yada orjinal tümör 5 cm den daha büyüktür ve koltuk altı lenf bezlerine sıçramamıştır.

Aşama II için genelde uygulanan tedavi şekli Aşama I ile aynıdır (lampektomi ve koltuk altı lenf bezlerinin çıkarılması yada mastektomi), ancak eğer tümör büyükse yada lenf bezlerine sıçramışsa radyasyon tedavisinin tamamlayıcı olarak önerilmesi daha yaygındır.

Aşama (Stage) IIIA:
Orjinal tümör koltuk altı lenf bezlerine ve göğüs dışı dokulara sıçramıştır. Aşama IIA meme kanseri için standart tedavi mastektomidir, ve sonrasında bazı durumlarda göğsün yeniden yapılmasını hedefleyen estetik operasyonlar yapılabilir. Tümörün sağlıklı göğüs dokusundan bir kesim ile ayrılabilmesinin olası olduğu durumlarda, lampektomi de yapılabilir. Operasyon sonrasında genelde radyasyon tedavisi ve sistematik tedavi olarak kemoterapi ve hormon tedavisi uygulanır. Eğer tümör çok büyükse, operasyon öncesinde tümörün boyunun küçültülmesi amacıyla kemoterapi uygulanabilir, bu tip kemoterapi uygulamalarına neoadjuvant kemoterapi denir. Bazı durumlarda neoadjuvant kemoterapiye yardımcı olması amacıyla operasyon öncesi hormon tedavisi de uygulanır.

Aşama (Stage) IIIB:
Orjinal tümörün boyutuna bakılmaksızın, tümörün kendisini göğüs duvarına bağladığı ve (pektoral) göğüs lenf bezlerine sıçradığı durumlarda kanser Aşama IIIB olarak adlandırılır. Aşama IIIB meme kanserinin standart tedavisi genellikle neoadjuvant kemoterapi ile başlar. Orjinal tümörün boyunun istenen oranda küçülmesi ile birlikte, lampektomi veya mastektomi yapılır. Operasyon sonrası uygulanan standart tedavi ise, radyasyon tedavisi, kemoterapi ve hormon tedavisidir.

Aşama (Stage) IV:
Kanser göğüs dışına vücudun diğer bölümlerine (kemikler, akciğer, karaciğer yada beyin gibi) sıçramıştır. Aşama IV meme kanserinin tedavisinde temel amaç yaşam süresini ve kalitesini arttırmak, ve hastanın şikayetlerini gidermektir. Tedavide genelde kemoterapi ve hormon tedavisi gibi tüm vücudu etkileyen sistematik tedaviler uygulanır. Hastanın şikayetlerinin azaltılması amacı ile bazı durumlarda mastektomi ve tamoxifen kullanımı önerilebilinir.

AşamaTümör (T)Lenf Bezleri (N)Metastaz (M)
Aşama 0TisN0M0
Aşama IT1N0M0
Aşama IIAT2N0M0
Aşama IIBT2N1M0
T3N0M0
Aşama IIIAT0N2M0
T1N2M0
T2N2M0
T3N1,N2M0
Aşama IIIBT4N önemsizM0
T önemsizN3M0
Aşama IVT önemsizN önemsizM1

Aşamalarına Göre Ortalama Yaşam Süreleri

Tıp uzmanları belirlenen aşamaya göre hastaların ortalama yaşam sürelerini tahmin etmeye ve gerekli tedavilere karar vermeye çalışırlar. Aşağıda verilen tablo her bir meme kanseri için ortalama 5 yıllık yaşama oranını vermektedir. Yanlız aklınızda tutmalısınız ki, aşama dışında pek çok faktör hastaların ortalama yaşam süresi üzerinde etkisi vardır, ve son yıllarda geliştirilen tedaviler ile her geçen gün bu rakamlar daha iyiye doğru gitmektedir.

Aşama5 yıl sonunda, göreceli olarak hayatta kalma oranı
Aşama 0

100%

Aşama I

98%

Aşama IIA88%
Aşama IIB76%
Aşama IIIA56%
Aşama IIIB49%
Aşama IV16%

Bu rakamlar ilerleyen yıllar ile birlikte biraz daha düşmektedir, özellikle ileri düzeyde kanseri olan hastalar için yakın geçmişte geliştirilen tedavi yöntemleri bu rakamlarda bir iyileşme eğiliminin olduğunu göstermektedir. Akılda tutulmalıdır ki, bu rakamlar yanlızca ortalamaları göstermektedir ve her hastanın tedavisi ve hastanın tedaviye cevap veriş şekli birbirinden çok farklıdır.

Inflammatory Meme Kanseri (Inflammatory Breast Cancer, IBC)

memeInflammatory meme kanserinde göğüs sanki kırmızılıklarla ve sıcaklığıyla sanki yanıyormuş gibi bir görünüm verir, ve kanserli hücrelerin lenf sistemine girmesi ile oluşan döküntüler ve çöküntüler vardır. Bu tip kanserlerin bazen kanser olmayan bazı hastalıklardan ayırt edilmesi zor olabilir. Inflammatory meme kanseri oldukça nadir olarak görünür, ancak bu tip kanserler vücudun diğer bölgelerine hızlı bir şekilde yayılabilir.

Genellikle, inflammatory meme kanseri tanısı konmuş hastaların tedavisi Aşama IIIB veya Aşama IV olan meme kanseri hastalarının tedavisi ile aynıdır. Hastalar genellikle kemoterapi, hormon terapisi ve/veya radyasyon terapisi alırlar. Sistematik tedaviye pozitif cevap veren hastalar, mastektomi için uygun aday olabilirler.

Göğüs Ucunda Görülen Paget Hastalığı

Göğüs ucunda görülen paget hastalığı nadir görülen bir hastalıktır, süt kanallarında başlar ve göğüs ucundaki deriye ve göğüs ucunun etrafındaki areola adı verilen renkli bölüme sıçrar. Deri kabuk bağlamış, kızarık olarak görülebilir ve aynı zamanda akıntıda olabilir. Eğer göğüs ucundan gelen akıntılar hastalığın tek belirtisiyse ve tümör hissedilmiyorsa Paget hastalığının tedavisi daha kolaydır.

Meme Kanserinin Yenilemesi

Lampektomi sonrası meme kanseri yenileyen kadınlara genellikle yeni tedavilerinin ilk aşaması olarak mastektomi önerilir.

Mastektomi sonrası kanserin yenilediği durumlarda, tümörün oluştuğu bölgenin yeniden temizlenmesi için ek operasyonlar ve radyasyon tedavisi gerekebilir. Kemoterapi ve/veya hormon tedavisine başlanabilir.

Yenileyen meme kanserinin alternatif tedavi seçenekleri arasında:

  • Hormon tedavisi

  • Ameliyat (eğer kanser ameliyat edilebilecek bir bölgedeyse) ve/veya radyasyon terapisi.

  • Kemoterapi, hormon tedavisi yada biyolojik tedavileri kapsayan klinik test gruplarına katılmak.

Yenileyen meme kanseri için başka bir tedavi şeklide yumurtalıkların alınarak (oophorectomy) hormona duyarlı tümörlerin büyümelerinin engellenmesi yada yavaşlatılmasıdır.

İleri Aşamadaki Meme Kanseri

Metastaz yapmış meme kanseri en ileri aşamadaki meme kanseridir, Aşama IV. Metastaz terimi kanserin ilk tümör bölgesi dışında göğüs ve koltuk altı lenf bezlerinin ötesinsine (uzak organlara) sıçradığını belirtmek amacıyla kullanılır. Bu organlara yerleşmiş olan kanser hücreleri buralarda büyümeye ve bölünmeye devam ederler. Meme kanserinin vücudun hemen her yerine sıçrama potansiyeli olmasına karşın, en yaygın olarak sıçradığı yer kemiklerdir. Sıçrama yoğunluğu açısından kemikleri, sırasıyla akciğer ve karaciğer izler.

Metastaz yapmış meme kanserinin tedavisi genellikle hastanın şikayetlerini hafifletmeye ve yaşam süresini uzatmaya yöneliktir. Birleşik Devletler Ulusal Kanser Enstitüsüne göre, metastaz yapmış meme kanseri olan kadınların yaklaşık olarak %10 ila %20si bu hastalıktan kurtulacaklardır, buna yaşam boyu baskıya alınma da denir, (lifetime remission).

Tanı

Meme kanseri genellikle göğüsteki süt kanalları içerisinde başlar, (Ductal Carcinoma In Sıtu, DCIS). Göğsün dışına çıkan kanser, genellikle ilk önce koltuk altı lenf bezlerine sıçrar. Meme kanseri ameliyatı yapılırken, genellikle koltuk altı lenf bezlerinden bir yada bir kaçı çıkarılarak, kanserin lenf bezlerine sıçrayıp sıçramadığı belirlenir. Bazı durumlarda, meme kanseri koltuk altı lenf bezlerine sıçramaksızın vücudun başka bölümlerine sıçrayabilir. Eğer tümör göğüs ucuna yakın bir bölgedeyse, öncelikle kaburgaların arasında bulunan lenf bezlerine sıçrayabilir. Bazı durumlardaysa, kanser lenf sistemini kullanmaksızın kan yoluyla da yayılabilir.

Kanser vakalarının yaklaşık olarak %10'u ilk tanı aşamasında vücudun başka bölgelerine sıçramıştır. İlk tanı aşamasında, Aşama IV, tanısı konan hastaların kanserleri için hızlı yayılıyor denebileceği gibi, kanserin ilk belirtisini vermeden önce uzun bir süredir hastada var olduğu çıkarımı da yapılabilinir. Meme kanserinin erken aşamada tanısının konabilmesi için izlenmesi gereken kuralların takip edilmesi hastalığın erken aşamada tanısının konmasını olası kılacağından tedavinin başarıya ulaşılma şansını da arttıracaktır. Bu kuralların arasında, mamogramların çektirilmesi, kişisel ve klinik göğüs kontrollerinin yapılması vardır.

Metastaz yapmış meme kanseri, ilk tedavi sonrası geri gelen kanser nedeniyle de oluşabilir. Geri gelen kanserlerin üç türü vardır, yerel, bölgesel ve uzak organlarda geri gelen. Yerel ve bölgesel olarak geri gelen kanserler uzak organlarda geri gelen kanserlerden daha az ciddidir, ve mamografi ve ultrasonografi gibi görüntüleme yöntemleri ile görüntülenebilir. Yerel ve bölgesel olarak geri gelen kanser belirlendiğinde, doktorlar bazı yöntemlere baş vurarak kanserin uzak organlara yayılıp yayılmadığını (metastaz yapıp yapmadığını) belirlemeye çalışırlar. Bu testler arasında;

  • Kemik Taraması

  • Göğüs Röntgeni

  • Bilgisayarlı Tomografi (CAT)

  • Magnetik Rezonans Görüntülemesi (MR)

Eğer kanser diğer organlara sıçramamışsa, yerel ve bölgesel olarak oluşan kanser yenilemesinin tedavisi genellikle ilk tedavinin nasıl yapıldığına bağlı olarak belirlenir. Eğer ilk tedavide lampektomi yapılmışsa, genellikle mastektomi önerilir. Eğer kanser vücudun diğer bölgelerine sıçramışsa, durum biraz daha ciddidir.

Kanserin metastaz yapmasının belirtileri arasında;

  • Kemik ağrısı (Kemik metastazının olası belirtisi)

  • Nefes daralması (Akciğer metastazının olası belirtisi)

  • İştah azalması (Karaciğer metastazının olası belirtisi)

  • Kilo kaybı (Karaciğer metastazının olası belirtisi)

  • Sinir ağrısı veya güçsüzlük yada baş ağrıları (Sinir sistemine metastazın olası belirtisi)

Bu belirtiler her zaman değil sadece bazen metastaz yapmış olan kanserin belirtisidir. Bu belirtilerden birine yada bir kaçına sahip olan kadın da kesin metastaz var kanısına varmak doğru olmaz. Metastaz yapmış meme kanserine sahip kadınların pek çoğu hastalıkları oldukça ilerlemeden hiç bir belirti göstermez.

Meme kanseri Nerelere Sıçrayabilir?

Meme kanseri vücudun hemen hemen her yerine sıçrayabilir. Yaygınlık sırasında olmak üzere en çok sıçradığı yerler;

  • Kemikler

  • Akciğerler

  • Karaciğer

Metastaz yapan kanserlerin yaklaşık olarak %25i, en önce kemiklere sıçrar. Omurgadaki kemikler, kaburgalar, leğen kemiği, kafatası ve kol ve bacaktaki uzun kemikler en çok etkilenenler arasındadır. İki tür kemik metastazı vardır, bunlardan biride kanser hücreleri kemik dokusunu yiyerek, kemikte delikler oluşmasına neden olur. Diğer türünde ise, kemiğin mineral yoğunlu yükselir ama aynı zaman da bu kemiğin daha kırılgan olmasına neden olur. Her iki tür metastaz da ağrıya neden olur.

Meme kanseri nedeniyle hayatını kaybeden kadınların yaklaşık olarak %60 ila %70inde kanser akciğerlere de metastaz yapmıştır. Metastazı olan kadınların yaklaşık olarak %21inde akciğerler metastaz olan tek organdır. Akciğer metastazının en yaygın belirtileri arasında nefes daralması ve kuru öksürükler vardır. Bazı durumlarda, akciğer metastazı hiç bir belirti göstermez ve ancak yalnızca göğüs röntgeni ve bilgisayarlı tomografi taramasıyla belirlenebilir. Nadiren de olsa, eğer göğüs metastazı belirli bir bölgede sınırlı kalmışsa, ikincil tümörler ameliyatla alınabilir. Ancak, pek çok durumda, eğer kanser tüm akciğere yayılmışsa kemoterapi ve diğer kanser ilaçları ile yapılan tedavi daha etkili olur.

Kemiklerin ve akciğerlerin ardından karaciğer, meme kanserinin en yaygın olarak metastaz yaptığı üçüncü organdır. Meme kanseri metastaz yapmış olan kadınların yaklaşık olarak üçte ikisi de, bir aşamada karaciğer metastazı oluşur. Karaciğer metastazının belirtileri başlangıçta belli belirsiz olmasına rağmen zaman içerisinde daha belirgin hale gelir. Bu belirtiler arasında, kilo ve iştah kaybı, ateş, sindirim sistemi problemleri vardır. Yapılan kan testleri karaciğer metastazının belirlenmesi amacıyla kullanabilse de, karaciğer metastazının olası diğer karaciğer hastalıklarından ayırt edilebilmesi için karaciğer biyopsisi gereklidir.

Meme kanseri daha az yaygın olmakla beraber vücudun diğer bölgelerine de sıçrayabilir. Bu bölgeler arasında kemik iliği, beyin, yumurtalıklar, omurilik ve gözler vardır.

Tedavi

Metastaz yapmış meme kanseri tedavilerinin büyük bir çoğunluğu, hastanın şikayetlerinin hafifletilmesi amacıyla yapılır. Tedavi seçenekleri belirlenmesi aşamasında, daha önce yapılmış olan tedaviler ve hastanın bu tedavilere nasıl cevap verdiği değerlendirilir.

Metastaz yapmış olan kanserlerde, ameliyat genellikle pek uygulanan bir tedavi yöntemi değildir, çünkü kanser genellikle tek bir bölgeyle yada organla sınırlı değildir. Kanserin metastaz yaptığı organ da ne derece yayıldığına bağlı olarak, radyasyon terapisi uygulanabilir. Metastaz yapmış olan meme kanseri vakalarında, radyasyon terapisinin genel amacı tümörü küçülterek ağrıyı azaltmaktır. Örneğin, kemikte bir yada bir kaç nokta da kanser varsa, radyasyon tedavisi uygulanabilir.

İlerlemiş aşamadaki meme kanseri tedavisinde radyasyon tedavisi gibi yerel tedavilerden çok vücusun tümümünü etkileyen kemoterapi benzeri sistematik tedaviler uygulanır. Pek çok kemoterapi tedavisi, üç ila altı ay arasında sürer ve ilaçlar günlük, haftalık yada aylık olmak üzere hastanın kemoterapiye verdiği tepkiye bağlı olarak verilir. Kemoterapi seansları genellikle sürekli değildir, her seansın ardından gelen bir dinleme ve toparlanma süreci vardır. Bu sürecin gerekliliği, kemoterapi ilaçlarının kanserli hücreleri olduğu kadar sağlıklı hücreleri de hedeflemesinden kaynaklanmaktadır.

Araştırmacılar ileri aşamadaki meme kanseri hastalarının tedavisinde yüksek dozlu kemoterapinin etkinliğini araştırmaktadırlar. Ancak bu konuda ki çalışmaların sonuçları şu anda çelişkilidir.

Kemoterapiye ek olarak, ileri düzeydeki meme kanseri hastaları bazı ilaçlarla da tedavi edilirler. Bu ilaçlar arasında;

  • Tamoxifen

  • Taxol

  • Aromasin

  • Herceptin (Her2/neu pozitif olan hastalar için)

Metastaz Yapmış Meme Kanseriyle Başa Çıkmak

Yapılmış olan anketlerin pek çoğu göstermiştir ki, metastaz yapmış meme kanseri hastaları toplumda "Yaşamak için az zamanları kalmış hastalar" olarak görülmektedir. Ancak bu kanı doğru değildir, yakın geçmişte geliştirilen pek çok tedavi bu tip hastaların yaşam kalitelerini yükseltmiş ve yaşam sürelerini oldukça uzatmıştır. Bu hastaların yaklaşık olarak %20'si 5yıl ve daha uzun yaşarlar. Ancak, hastaların, hasta yakınlarının ve doktorların tedavinin getirecekleri konusunda gerçekçi olmaları çok önemlidir. İstatistiklere bakmaksızın, (Ki bu istatistikler 5 yıllık ve üzeri yaşam süresine ulaşma oranını %16 olarak vermektedirler) her hastanın değişik bir vaka olduğu ve bu nedenle her hastanın tedavisinin de kendisine özgü olduğu gerçeği unutulmamalıdır.

Meme Kanserinde Tedavi

Hormon tedavisi meme kanseri tedavisinde kullanılan sistematik tedavi yöntemlerinden biridir. Tedavinin amacı, ameliyat ile alınan kitleden ameliyat öncesi ayrılarak vücudun başka yerlerine gitmiş olabilecek kanser hücrelerinden vücudu korumaktır. Hormonal tedavide, meme kanseri hücrelerinin büyümesine yardımcı olabilen östrojen ve progesteron gibi hormonların etkilerinin bloklanması amaçlanır.

Aklınızda tutmanız gereken bir unsurda hormon tedavisinin, genellikle menepoz yada menepoz sonrası uygulanan hormon değişim tedavisinden (Hormone Replacement Therapy, HRT) tamamen farklı olduğudur. Hormon değişim tedavisi bir meme kanseri tedavi yöntemi değildir ve meme kanseri tanısı konulmasının ardından uygulanması pek de önerilmeyen bir yöntemdir.

Tamoxifen, meme kanseri tedavisinde ve meme kanserinin oluşmasını engellemekte kullanılan en yaygın anti-östrojen tedavidir. Ancak, tamoxifen'den başka diğer hormonal tedavi yöntemleri de vardır.

Meme Kanseri Tedavisinde Hormonların Rolü
Meme kanseri tümörleri alındıktan sonra, doku biyopsisi denilen testler yapılır. Bu testlerde kanser hücrelerinin kadınlık hormonları olan östojen ve progesteronu algılamak için algılayıcıları olup olmadığı belirlenir. Kanser hücrelerinde ne kadar fazla algılayıcı varsa, bu hücrelerin tamoxıfen gibi hormonal tedavi yöntemlerine cevap verme olasılığı da o kadar yüksek olur. Meme kanserlerinin yaklaşık olarak %60'ı östrojen algılayıcısı pozitiftir (Çoğu zaman ER+ olarak da gösterilir), "Pozitif" in anlamı, kanser hücrelerinin büyük bir kısmında algılayıcıların var olmasıdır.

Eğer kanserli hücreler arasında algılayıcıları olanların sayısı az ise (ER- ise), anti-östrojen tedavisi ER+ olan durumda olduğu kadar iyi çalışmaz. Ancak, anti-östrojen tedavisi progesteron algılayıcısı pozitif (PR+) olan hastalarda da işe yarayabilir. Diğer bir değişler, ER- ve PR+ olan kadınlar da anti-östrojen tedavisine cevap verebilirler. Ek olarak, yakın zamanda yapılmış olan bazı çalışmalar ER ve PR durumuna bakılmaksızın Herceptin adında ki ilacında yararlı olabileceğini göstermiştir.

Östrojen Nerede Üretilir?

Vücutta östrojen iki şekilde üretilir.

  • Eğer menapoz öncesiyseniz (Hala regl oluyorsanız), yumurtalıklarınız vücutta üretilen östrojenin büyük bir kısmını üretmektedir.

  • Eğer menapoz sonrasıysanız, östojeninizin büyük bir kısmı iki aşamada üretilir.

    • Böbrek üstü bezleriniz, androstenedione adı verilen bir erkeklik hormonu üretir.

    • Vücudunuzdaki yağ ve kas dokusunda bulunan aromataz adı verilen özel bir protein, androstenedione hormonunu östrojene çevirir.

Östrojen Nasıl Çalışır?

Vücudunuzdaki Algılayıcılar
Östrojen ve Östrojen AlgılayıcılarıTamoxifen ve Östrojen Algılayıcıları
memememe kanserinde tedavi
A Östrojen Algılayıcısı
B Östrojen
C Östrojen Yardımcı Proteinleri
D Hücre Çekirdeği
E DNA Genetik Malzeme
A Östrojen Algılayıcısı
B Tamoxifen
C Östrojen Yardımcı Proteinleri
D Tamoxifen Yardımcı Proteinleri
E Hücre Çekirdeği
F DNA Genetik Malzeme

Algılayıcılar oldukça özelleşmiş proteinlerdir ve hücrelerin yüzeylerinde bulunurlar. Bir açma kapama anahtarı gibi çalışarak, hücre içi bazı aktivitelerin başlatılmasını ve sona erdirilmesini kontrol ederler. Ancak algılayıcıların çalışması için bunların açılması gerekir. Eğer doğru materyal gelir ve algılayıcıya kenetlenirse, bir anahtarın kilite uyması gibi, algılayıcı açılır ve hücre içi aktivite başlar. Östrojen tüm vücudumuzda ve bazı kanser hücreleri için önemli bir "Anahtar" dır.

Sağlıklı veya kanserli hücrelerin algılayıcıları tarafından kenetleninceye dek, östrojen kan dolaşımı ile birlikte vücut içinde dolaşır. Östrojen algılayıcıya kilitlendiğinde, anahtar açılmış olur ve hücrenin emir komuta merkezi olan hücre çekirdeğine mesaj göndermeye başlar, "Büyü ve yeni hücreler yap!".

Pek çok meme kanseri hormon bağımlıdır, başka bir deyişle östrojen bu hücrelerin büyümelerini algılayıcılarını açarak teşvik eder. Östrojenin yokluğunda, bu hücrelerin büyümeleri teşvik edilmez ve zayıf düşerek ve ölebilirler.

Bütün bunlara rağmen, östrojen aslında o kadar da kötü değildir. Örneğin, yüksek östrojen düzeyi olan kadınların kemik yoğunlukları da yüksek olur.

Anti-östrojen tedavisinin amacı, kanser hücrelerinin östrojene aç bırakarak kanser hücrelerinin büyümelerini ve çoğalmalarını engellemektir.

Tamoxifen aldığınız da tamoxifen, kan dolaşımına katılır, tıpkı hormonlar, besin maddeleri ve oksijen gibi. Bu dolaşım aracılığıyla vücudun tüm dokuları içinde dolaşırö bu yolculuk sırasında östrojen algılayıcıları olan kanser hücrelerine rastlarsa, normal de östrojen tarafından doldurulacak olan algılayıcılara yerleşerek burayı kapatır.

Tamoxifen, aslında çok çok zayıf bir östrojendir ve bu nedenle hücre büyümesini ve gelişmesini östrojen kadar teşvik etmez. Normalde tamoxifenin doldurduğu yeri östrojen doldurup, hücre gelişimini ve bölünmesini teşvik edecekken, tamoxifen bu algılayıcıları doldurduğu için bu işlem oluşmaz. Bu mekanizma tamoxifen'e anti-östrojen özelliklerini verir.

Tamoxifen, aynı şekilde sağlıklı göğüs hücrelerinde de östrojenin yerini doldurarak hücre bölünmesi işlemini yavaşlatır ve bu özelliğiyle de yeni kanserlerin oluşmasına engel olur.

Tamoxifen çok zayıf bir östrojen olmasına rağmen, tüm hücreleri göğüs hücrelerini etkilediği şekilde etkilemez. Tamoxifen'in vücudumuzda ki çalışma mekanizması özetlenecek olursa;

  • Göğüs hücrelerinde seçici olarak "büyü ve bölün" mesajını bloke ederek kanser hücrelerinin oluşmasını veya gelişmesini engeller.

  • Diğer organlarımızdaki östrojen algılayıcılarını aktif hale geçirerek, bazı iyi ve kötü sonuçlara yol açar;

    • Karaciğer hücrelerini aktive ederek kandaki kolesterol düzeyini aşağıya çeker.

    • Kemik hücrelerini aktive ederek, kemik sağlamlığının ve yoğunluğunun artmasına sebep olur, (östroporosis'in önüne geçer)

    • Mesane duvarı hücrelerini aktive ederek bu duvarın kalınlaşmasına ve burada kanser oluşması riskinin az da olsa artmasına neden olur.

Hormonal Tedaviye Cevap Verme Oranları

Eğer östrojen yada progesteron algılayıcıları için pozitifseniz, hormon tedavisine cevap verme olasılığınız vardır. Algılayıcılar ne kadar çok olursa, cevap verme şansınız da o kadar yüksek olur.

  • Eğer hem östrojen hem de progesteron için pozitifseniz, anti-östrojen hormon tedavisine cevap verme olasılığınız yaklaşık olarak %70'dir.

  • Eğer yanlızca östrojen pozitifseniz, yada yanlızca progesteron pozitifseniz, tedaviye cevap verme olasılığınız yaklaşık olarak %33'dür.

  • Her iki algılayıcı için negatif olsanız bile, bu tedaviye olumlu cevap vermek için %10 oranında şansınız olacaktır.

Hormonal Tedavide Yeni Tedavi Seçenekleri

Geçmişte, yumurtalıklar tarafından üretilen östrojeni yok etmek için yumurtalıkların bir operasyonla alınması (oophorektomi) yada radyasyon kullanımıyla işlevlerinin durdurulması işlemleri uygulanırdı. Bu işlemler yanlızca, eğer kanser lenf bezlerine yada vücudun diğer organlarına sıçramışsa yapılırdı.

Yaklaşık olarak yirmi yıl kadar önce, östojenin vücuttaki etkilerini azaltmak amacıyla anti-östrojen ilaçları üretildi. Günümüzde, bu ilaçlar çalışma yöntemlerine bakılarak bir kaç gruba ayrılabilecek kadar çeşitlenmiştir. Bu grupların belli başlıcaları arasında

  • SERM

  • ERD

  • Aromataz Baskılayıcıları

SERM kelimesi Seçici Östrojen Algılayıcıları Değiştiricileri anlamına gelen ingilizce "Selective Estrogen Receptor Modulator" kelimelerinin ilk harfleri alınarak türetilmiş bir kelimedir. Bu tür maddeler göğüs ve bazı diğer dokulardaki östrojen algılayıcılarına yerleşerek östojenin algılayıcılar ile buluşmasına engel olurlar. Seçicilik özellikleri ise, bu maddelerin göğüs dokusundaki hücrelere yerleşmeleri durumda östrojen sinyalini üretmemeleri ne karşın başka dokulardaki hücrelere yerleştiklerinde östrojen sinyalini taklit etmelerinden gelmektedir. Örneğin kemik dokusuna yerleştiklerinde verdikleri östrojen sinyali nedeniyle östroprosiz'e engel olurlar, kanser dokusundaki hücrelere yerleştiklerinde kolestrol düzeyini azaltırlar ama göğüs dokusuna yerleştiklerinde östrojenin verdiği gibi büyüme sinyalleri üretmezler. Aşağıda yaygın olarak kullanılan SERM türü ilaçlardan olan Tamoxifen, Tomorifene ve Raloxifene hakkında biraz daha detaylı bilgiler bulacaksınız.

  • Tamoxifen (Ticari Adı: Nolvadex) SERM kategorisindeki ilaçlar arasında yaklaşık olarak yirmi yıllık geçmişiyle, yaygın olarak kullanılmaya başlanan ilk ilaçtır. Uygun olduğu kadınlarda, meme kanserine karşın çok etkin bir silah olan tamoxifen, aynı zaman da yüksek risk grubunda bulunan sağlıklı kadınların meme kanserine yakalanma risklerini de azaltmaktadır. Yapılan pek çok çalışma göstermiştir ki, tamoxifen meme kanserinin yenilemesini, gelişmesini, hatta başlamasını durdurabilmektedir. Yan etkileri arasında, sıcak basmaları, vajinal kuruluk yada akıntı, adet periyodlarında düzensizleşmeler, mide bulantısı ve katarakt riskinin artması vardır. Nadir olarak görülen yan etkileri arasında, kan pıhtılaşması, ve mesane duvarı kanseri riskinin artması vardır. Tamoxifen menapoz öncesi yada sonrası olan kadınlara, her hangi bir kanser aşaması için önerilebilinir.

  • Toremifene (Ticari Adı: Fareston) göreceli olarak yeni piyasaya sürülmüş olan SERM türü ilaçlardan biri olup, özellikleri ve yan etkileri açısından tamoxifen'e benzer. Yapılan araştırmalara göre Toremifene endometrial (mesane duvarı) kanseri riskini arttırmamaktadır. Bu güne kadar yapılan araştırmaların sonuçlarına bakarak, Birleşik Devletler Yiyecek ve İlaç İdaresi (Food and Drug Administration, FDA) Toremifene'nin menapoz sonrası ve kanseri metastaz yapmış olan kadaınlarda kullanılmasına izin vermiştir.

    Aşaması ne olursa olsun, menapoz öncesi yada sonrası olan her meme kanseri hastası kadın için, Tamoxifen genellikle "ilk-seçenek" hormon yada anti-östrojen terapisi ilacıdır. Toremifene ise menapoz sonrası olan ve kanserleri metastaz yapmış olan kadınlar için "ilk-seçenek" hormon tedavisi ilacıdır. Doktorunuz ile hangi ilacın sizin için daha uygun olduğunu tartışmalısınız.

  • Raloxifene (Ticari Adı: Evista) diğer bir SERM türü ilaçtır. Raloxifene, kemikleri güçlendirdiği için FDA tarafından menapoz sonrası olan kandınlara östroporosis için önerilmiştir, çünkü yapılan araştırmalar raloxifene'nin östroporosisi olan menapoz sonrası kadınlarda meme kanseri riskini azalttığı belirlenmiştir. Bu ilacın meme kanseri tanısı konmuş hastalar üzerindeki etkilerini araştırmalar henüz sonuçlanmamıştır. ?u anda tamoxifen ile raloxifene'nin yüksek risk grubundaki kadınlarda koruyucu etkilerini karşılaştırmayı amaçlayan araştırmalar devam etmektedir. (STAR, Study of Tamoxifen And Raloxifene) Sıcak basmaları ve vajinal değişiklikler de dahil olmak üzre raloxifene'nin yan etkileri Tamoxifen'inkilere benzemektedir. Raloxifene'in nadir olarak görülen yan etkileri arasında kan pıhtılaşması ve kalp krizi riskinin artması olmasına rağmen mesane duvarı kanseri riskini arttırdığı gözlemlenmemiştir.

ERD'ler hücre yüzeyinde bulunan östojen algılayıcılarının sayısını azaltarak, bu hücreleri östrojene karşı daha az duyarlı hale getirirler, (Estrogen Receptor Down). Bu tip ilaçlar şu anda genel kullanıma açılmış olmamakla birlikte, Faslodex adındaki bu tür bir ilacın meme kanseri olan kadınlar üzerindeki etkilerine yönelik araştırmalar devam etmektedir.

Aromataz baskılayıcıları, hücreleri östrojene daha az duyarlı yapmaktansa, anti-östrajen tedavisine başka bir açıdan yaklaşırlar ve vücudun östrojen üretme yeteneğini azaltmayı amaçlarlar. Vücutta üretilen östrojen miktarını azaltmak, kanser hücrelerine büyümeyi söyleyen daha az miktarda östrojenin olmasını sağlamak demektir.

Menapoz sonrası kadınlarda, östrojen yumurtalıklar da üretilmez, androjen adı verilen bir başka hormonun östrojene çevrilmesiyle üretilir. Aromataz baskılayıcıları, androjeni östrojene çeviren işlemi durdururlar.

  • Arimidex (Kimyasal Adı: Anastrozole), Femara (Kimyasal Adı: Letrozole) ve Aromasin (Kimyasal Adı: Exemestane) şu anda menapoz sonrası ve meme kanseri metastaz yapmış olan kadınlarda kullanılmakta olan aromataz baskılayıcılarındandır. Bu ilaçların hepsi hap formundadır.

Geçmişte bu tür ilaçlar, tamoxifen ve benzeri ilaçları zaten denemiş olan ve kanserleri artık kullanılan ilaçlara cevap vermeyen hastalar için önerilmekteydi. Ancak yapılan araştırmalar sonrasında, artık pek çok doktor bu ilaçları menapoz sonrası ve meme kanseri metastaz yapmış olan kadınlara tamoxifen'den önce önermektedirler. ?u anda 5 yıl tamoxifen kullanımı sonrasında, arimidex kullanımının erken aşama kansere sahip menapoz sonrası kadınlardaki etkilerini inceleyen araştırmalar devam etmektedir.

Yumurtalıkların Alınması Yada Durdurulması

Yumurtalıkların alınması yada durdurulması, menapoz öncesi olan kadınlarda ana östrojen kaynağının kesilmesinde çok etkindir. Bu amaçla kullanılan yöntemler arasında;

  • Yumurtalıkların bir operasyonla alınması operasyonu, ki bu laproskopi adı verilen ve çok küçük ameliyat yaraları açılmasıyla yapılan bir operasyonla da yapılabilir.

  • Düşük dozda radyasyon kullanımıyla, yumurtalıkların tamamen durdurulması.

  • Zoladex adı verilen bir ilaçla (Kimyasal Adı: Goserelin Acetate) beyinin yumurtalıklara östrojen yapması için verdiği mesajlar kesilebilir. Bu östrojen üretiminde önemli düşüşlere yol açar.

Geçmişte, meme kanseri lenf bezlerine yada vücudun uzak organlarına sıçramış olan menapoz öncesi kadınların yumurtalıkları östrojen üretimini durdurmak amacıyla, ya ameliyatla alınır yada radyasyonla durdurulurdu. Yumurtalıkların alınması yada radyasyonla durdurulması işlemi meme kanseri erken aşamada olan menapoz öncesi kadınlarda da yapılmıştı. Ancak yapılan araştırmalar göstermiştir ki, bu tedavilerle tamoxifen kullanılmasının sonuçları arasında büyük benzerlikler vardır.

Günümüzde, meme kanseri geni taşıdığı bilinen kadınlar yumurtalıklarının alınmasını tercih edebilirler. Bu durumda, meme kanserinin oluşması riski %50 oranında düşer. Olabilecek en düşük östrojen düzeyine ulaşılması, meme kanserinin oluşması riskini azaltır. Aynı şekilde, bu operasyonu geçiren kadınların yumurtalık kanserine yakalanma riskleri de %50 oranında azalır. Yumurtalıkların alınmasına rağmen yumurtalık kanseri riski sıfıra inmez, çünkü yumurtalık dokusundakine benzeyen hücreler yumurtalığın etrafındaki bölgeler de de bulunur.

Metastaz Yapmış Olan Meme Kanserinde Hormon Tedavisi

Metastaz yapmış olan meme kanserinin tedevisinde, anti-östrojen tedavisinin ne zaman kemoterapinin yerine yada kemoterapiye ek olarak kullanılacağına nasıl karar vermeliyiz?

Hasta ve doktoru bu soruya birlikte karar vermelidir. Ancak araştırmalar göstermiştir ki, anti-östrojen tedavisi metastaz yapmış olan meme kanserinin tedavisinde ki en etkin ve en az yan etkisi olan tedavi yöntemlerinden biridir. Anti-östrojen tedavisi "ilk-seçenek" olarak aşağıdaki durumlarda düşünülebilinir;

  • Kanser hormon algılayıcıları için pozitifse.

  • Daha önce hormon tedavisi alınmış ve hasta bu tedaviye iyi cevap vermişse.

  • Hormon algılayıcıları durumu bilinmiyorsa.

  • Metastaz yanlızca kemiklere, deriye ve altındaki yumuşak dokuya, lenf bezlerine olmuşsa, yada akciğerlerde veya akciğer zarında erken aşama sıçrama varsa.

Bunlara ek olarak, menapoz sonrası olup hormon algılayıcıları negatif olan kadınlarada hormon tedavisi önerilebilinir, bu tip hastaların tedaviye olumlu cevap verme oranı yaklaşık olarak %10 dur.

Özetle

  • Östrojen hem sağlıklı hemde kanserli meme kanseri hücrelerinin büyümesini teşvik eder.

  • Östrojenin vücudunuzdaki etkisini azaltmak amacıyla;

    • Östrojenin hücre büyümesi üzerine olan etkisini azaltmak amacıyla SERM türü olan ilaçlar kullanılır.

    • Özellikle menapoz sonrası olan kadınlarda olmak üzre, vücutta yapılan östrojeni azaltmak amacıyla aromataz baskılayıcıları denen ilaçlar kullanılır.

    • Yumurtalıklarda üretilen östrojenin önüne geçmek amacıyla yumurtalıklar alınabilir, radyasyon yada ilaç tedavisi ile östrojen üretimleri durdurulabilinir.

  • Hormonal tedavinin amacı tümörü östrojen alıcıları için pozitif olan kadınlarda kanserin gelişimini durdurmak ve geri gelmesini önlemektir.

  • Tümörde ne kadar fazla hormon algılayıcısı varsa tedaviye cevap verme şansı da o kadar yüksek olur.

  • Hormon tedavisi için bir ilaç yada bir yöntem kullanılabileceği gibi bunların kombinasyonu yada hormon tedavisi ile kemoterapi gibi diğer tedavilerin birlikte kullanımı da mümkündür. Bu seçeneklerin doktor ile tartışılması gereklidir.

Meme Kanseri Ameliyatları

Meme kanserinde iki türlü ameliyat yapılır.

  • Meme Koruyucu ameliyatlar:
    Memenin tümünün alınmadığı sadece tümorün çıkarıldığı ameliyatlardır.

    • Lumpektomi:
      Yalnızca tümörün ve çevresindeki meme dokusunun çıkarılmasıdır. Genellikle geriye kalan meme dokusuna ışın tedavisi verilir ve aynı taraftaki koltuk altı lenf bezleri çıkarılır.

    • Segmental Mastektomi:
      Memedeki kitlenin çevresindeki meme dokusu, tümörün altındaki göğüs kaslarını saran ince zarla birlikte çıkarılmasıdır. Genellikle aynı taraftaki koltuk altı lenf bezleri de çıkarılır ve ameliyat sonrası ışın tedavisi verilmesi gereklidir.

  • Memenin tümünün alınmasını içeren ameliyatlar:
    Bu ameliyatlardan sonra ışın tedavisi verilip verilmeme kararı patoloji raporundaki tümöre ait özelliklere göre belirlenir.

    • Basit Mastektomi:
      Memenin çevresindeki yağ dokusu ve üzerindeki deri ile beraber çıkarılmasıdır, genellikle aynı zamanda koltuk altı lenf bezleri de çıkarılır.

    • Modifiye Radikal Mastektomi:
      Meme kanserinde en yaygın yapılan ameliyat türüdür. Tüm memenin, aynı taraftaki koltuk altı lenf bezleri, göğüs kaslarını saran ince zar ve bazen de göğüs duvarı kaslarının da bir bölümü ile birlikte çıkarılmasıdır. Ameliyat sonrasında ışın tedavisi verilip verilmeme kararı patoloji raporundaki tümöre ait özelliklere göre belirlenir.

    • Radikal Mastektomi:
      Memenin göğüs kasları ve koltukaltı lenf bezleri ile birlikte alınmasıdır. Uzun yıllar en sık yapılan ameliyattı, ancak günümüzde sadece tümör göğüs kaslarına sıçradığında yapılmaktadır

Meme dışında başka bir organa sıçramamış meme kanserlerinde ilk tedavi tümörün ameliyatla çıkarılmasıdır. Ameliyat sonrası gözle görünür kanseri kalmayan hastalara verilen ek tedaviye adjuvant tedavi denir. Adjuvant tedavi ameliyat sonrası gözle görülmeyen ancak geride kalmış olması muhtemel az sayıdaki kanser hücresini öldürmek amacı ile verilir. Adjuvant tedavi verilip verilmeme kararı patoloji raporundaki özelliklere, hastanın yaşına, menapozal durumuna ve genel durumuna göre belirlenir. Hastalara adjuvant tedavi olarak ameliyat sonrası sadece kemoterapi veya sadece radyoterapi veya hem kemoterapi hem radyoterapi veya sadece hormon tedavisi verilebilir. Çok erken evrede olan hastalarda ameliyat sonrası adjuvant tedavi gerekmeyebilir. Meme koruyucu ameliyat yapılan tüm hastalar ameliyat sonrası ışın tedavisi alırlar. Adjuvant tedaviye başlamadan önce doktor tarafından hastalığın başka organlara sıçrayıp sıçramadığını anlamak için bir akciğer filmi, kemik sintigrafisi, karın ultrasonografisi ve kan testleri istenebilir. Hasta adjuvant tedavisini tamamladıktan sonra eğer ameliyatla alınan meme dokusunda östrojen ve progesteron reseptörleri pozitif gelirse 5 yıl boyunca ağızdan hormon tedavisi alır.

Bazı durumlarda örneğin tümör ameliyatla çıkarılamayacak kadar büyükse ameliyat öncesi kemoterapi verilerek tümör küçültülür ve böylelikle hastaya meme koruyucu ameliyat yapılabilir. Hasta ameliyattan sonra gerekli adjuvant tedavisini de alır.

Memenin Kısmi Çıkarılması

Lampektomi kanserli kitlenin (tümörün) etrafından bir parça temiz doku da alınarak operasyon ile (ameliyatla) çıkarılması işlemidir. Lampektomi aynı zamanda geniş kesimli biyopsi (wide excision biyopsi), göğüs koruyucu terapi (breast conserving therapy) olarak da adlandırılır. Göğsün dörtte birine kadar alındığı durumlarda quandrantektomi olarak ta adlandırılmaktadır. Bu işlem genellikle göğüs tümörleri göreceli olarak küçük olan yada yayılmamış olan hastalarda, bu operasyonun sonrasında göğsün büyük bir bölümü korunduğu için ameliyat için daha uygun bir seçenek olarak görülmektedir. Pek çok araştırma göstermiştir ki küçük göğüs tümörü olan hastaların lampektomi ve ardından gelen radyasyon terapisi ile tedavi edilmeleri, göğsün tamamının alındığı ve genellikle ardından radyasyon tedavisi gerektirmeyen mastektomi kadar verimlidir.

Meme kanseri tanısının konmasının ardından yapılan ilk işlem, kanserin aşamasını belirlemektir. Kanserin aşaması belirlenirken temelde kanserin ne kadar yayıldığı belirlenir ve buna bağlı olarak yapılacak tedavinin tipine karar verilir. Genelde, lampektomi aşağıdaki tiplerde kanseri olan hastalar için önerilir.

  • Ductal Carnicoma In-situ (Süt bezlerinde oluşmuş, ve oluştuğu bölgenin dışına çıkmamış kanserler)

  • Aşama I

  • Aşama II

  • Aşama III

Lampektomi yapılırken kanserli kitleye ek olarak bu kitlenin çevresinden bir miktar normal göğüs dokusu da alınır. Buna ek olarak koltuk altında bulunan lenf bezlerinden örnekler almak yada bunları çıkartmak için ikinci bir kesim yapılabilinir. Koltuk altından lenf bezlerinin çıkarılması işlemi kanserin bu bölgeye yayılıp yayılmadığının belirlenmesi amacı ile yapılır. Eskiden çok sayıda lenf bezi çıkartılıp bunlar labratuvarda test edilirken, yeni geliştirilmiş bir yöntem olan 'sentinel node biopsy' yöntemi ile operasyon sırasında kanser barındıran lenf bezleri radyoaktif bir madde ile boyanır ve yalnızca bunlar alınır.

Lampektomi sonrası yapılan ilk işlem genellikle çıkarılan örneğin kenar bölgelerinin kanser taşıyıp taşımadığının belirlenmesi işlemidir. Eğer çıkarılan örneğin en dış yüzeyindeki hücreler arasında kanserli hücreler yoksa, geriye bölgesel olarak kanserli hücre bırakılmadığı varsayılır ve 'clear margin' temiz sınır olarak adlandırılır. Hasta operasyon odasındayken pataloglar alınan örnek üzerinde öngörüşlerini bildirebilirler, ve eğer sınır temiz değilse (pozitif sınır olarak ta adlandırılır) cerrah bir parça doku daha alarak temiz sınır elde etmeye çalışır. Ama bu operasyon esnasında yapılan bu testler yanlızca ön sonuçlar verirler, gerçek sonuçlar operasyondan bir kaç gün sonra elde edilir. Eğer labratuvar testleri sonucunda elde edilen kesin sonuçlar pozitif sınır var olduğunu gösteriyorsa, bir kez daha operasyon yapılarak geride kalmış olan kenserli hücrelerin alınması gerekecektir. Eğer yeniden yapılan operasyon sırasında temiz sınır elde edilemiyorsa, göğsün tamamen alınması operasyonu olan mastektomi yapılması gerekebilir.

meme çıkarılması

Lampektomi sonrası genellikle yerel yada vücudun tamamını etkileyen sistematik tamamlayıcı tedaviler (adjuvant therapies) yapılır. En genel şekliyle, lampektomi sonrası geride kalmış olabilecek olan kanser hücrelerinin öldürülmesi amacı ile en azından altı hafta sürecek olan radyasyon terapisi yapılır. Yeni yapılan araştırmaların bazıları, kanserin aynı bölgede yenilemesi baz alınırsa daha az sürelerde yapılan radyoterapilerinde en azından altı hafta sürenler kadar etkin olduğunu göstermişsede bu konuda henüz kesin bir görüş birliği yoktur. Kanserin vücudun başka bölgelerine yayılmış olabilme olasılığına karşın, radyasyon terapisine ek olarak sistematik tamamlayıcı terapiler de uygulanabilir. Bu tip tedavilerin başında kemoterapi vardır. Buna ek olarak, patalogların çıkarılan tümör üzerinde yapacakları hormon duyarlılığı testlerinin sonucuna bağlı olarak hormon tedaviside önerilebilinir. En yaygin olarak kullanılan hormon ilacı Tamoxıfen dir.

Bazı araştırmalar göstermiştir ki, küçük ve yerel (göğüs ile sınırlı kalmış) meme kanseri olan kadınlar için lampektomi uygun bir tedavi şeklidir. Aslında, istatiksel olarak bakıldığında ortalama yaşam süresi açısından lampektomi (ve radyasyon tedavisi) alan kadınlarla mastektomi alanlar arasında belirgin bir fark yotur. Yakın zamanda Yale Ünivesitesi tarafından yapılan bir araştırma göstermiştir ki, doğru seçilen hastalarda operasyonda temiz sınır'a ulaşılır sa ve operasyon sonrası radyasyon tedavisi yapılırsa bu hastalar da kanserin tekrarlama riski mastektomiyi tercih eden hastalardan daha fazla değildir.

Bütün bunlara rağmen lampektomi bazı kadınlar için uygun bir operasyon değildir. Bu tip kadınların arasında göğüs veya meme bölgesine daha önceden radyasyon tedavisi almış olan kadınlar, aynı göğüs içerisinde birden fazla tümörü olan kadınlar, daha önceki lampektomi operasyonları başarısızlığa uğramış olan kadınlar, bağ dokusunda rahatsızlığı bulunan kadınlar (bu tip rahatsızlıklar radyasyona duyarlılığa neden olabilir), gerekli olan radyasyon tedavisi zamanında hamile olabilecek olan kadınlar, tümörleri 5cm den büyük yada göğüslerine oranla büyük tümöre sahip kadınlar için lampektomi önerilmez. Aşağıdaki tablo, lampektomi için uygun olmayan adayların durumlarını özetlemektedir.

Lampektomi İçin Uygun Olmayan Kadınlar

  • Göğse/meme bölgesine daha önceden radyasyon tedavisi almış olan kadınlar.

  • Daha önceki lampektomi operasyonları başarısız olmuş olan kadınlar.

  • Aynı göğsün içerisinde iki yada daha fazla tümör olan kadınlar.

  • Bağlayıcı doku rahatsızlıkları olan kadınlar.

  • Lampektomi sonrası alınması gereken radyasyon tedavisi zamanında hamile olması beklenen kadınlar.

  • Tümörü 5cm den daha büyük olan kadınlar.

  • Göğsüne oranla tümörü büyük olan kadınlar.

Meme kanseri tanısı konmuş kadınların seçeneklerinin neler olduğunu doktorları ve cerrahları ile detaylı olarak tartışmaları gerekmektedir. Erken aşamadaki meme kanseri hastaları için günümüzde lampektomi geçmişe oranla daha fazla tercih edilen bir operasyon olmuştur. Bazı kadınlar kesinlikle lampektomi için uygun aday değildir. Bazı kadınların operasyon tercihleri ise doktorun yaklaşımından, hastanın yaşına, operasyonun maliyetinden, sigorta kapsamına kadar pek çok öğeden etkilenmektedir. Operasyon öncesi hastaların ikinci bir doktordan görüş almaları oldukça yaygındır, ve böylesi durumlarda tavsiye edilmektedir.

Lampektomi nasıl yapılır?

kısmi meme çıkarılmasıYandaki şekilde lampektominin nasıl yapıdığı gösterilmektedir. Kanserli doku (burada mor ile gösterilmiştir) ve lenf bezleri alınmıştır. Lampektomi operasyonun gereksinimleri göz önüne alınarak yerel yada genel anestezi altında yapılabilinir. Cerrah göğüste tümörünün yakınında yada üzerinde küçük bir kesik yapar, sonra tümörün yada alınması istenen anormalliğin en azından bir santimetre kadar dışından keserek kitleyi dışarı çıkarır. Mastektominin tersine, lampektomi sonrası genellikle ameliyat bölgesine biriken sıvının dışarı atılması amacı ile tüp takılması gerekmez.

Ameliyat sonrası oluşan boşluk genellikle vücut tarafından saydam bir sıvı ile doldurulur, ve bu göğsün yeni şeklini kazanmasına yardımcı olur. Bu sıvı zaman içerisinde vücut tarafından emilir ve yerini yara dokusu kaplar. Doğal olan bu iyileşme süreci, ve yara dokusunun oluşması bir kaç aylık bir süreci kapsayabilir bu nedenle göğsün en sonki durumu operasyondan hemen sonra belirgin olmayabilir. Kitlenin yeri, ilk boyutu, ameliyatın gereksinimleri ve yapılış tarzı gibi pek çok faktörün etkisi altında operasyonun sonucu kişiden kişiye farklılıklar gösterebilir.

Lampektomi sonrası hastalar aynı gün yada operasyonu takip eden bir yada iki gün içerisinde taburcu olabilirler. Bu operasyonun geçiren kadınların büyük bir çoğunluğu iki hafta içinde normal iş yaşantısına geri dönebilir. Yaranın mikrop kapması yada kanamalar lampektomi sonrası yaygın olarak görülen şikayetler değildir. Göğüsteki ağrılar genellikle çıkarılan dokunun büyüklüğüne ve yerine, koltuk altı lenf bezlerinin çıkarılıp çıkarılmadığına ve hastanın ne kadar ağrıyı tolere edebildiğine bağlı olarak değişir. Ağrının büyük bir kısmı operasyonu takip eden iki üç gün içinde sona erer, eğer zamanla ağrıda bir artış olursa doktor kontrolü önerilir. Lampektominin çoğu zaman göğsün orjinal şeklinin korunmasına yönelik estetik kaygılar nedeni ile tercih edildiği düşünülürse, alınacak kitlenin göğsün dörtte birinden daha büyük olduğu durumlarda mastektomi ve ardından estetik göğüs yenilenmesi operasyonun yapılması daha uygun olabilir.

Lampektomi'nin Olası Yan Etkileri Arasında

  • Göğüste geçici şişkinlikler.

  • Göğüste hassaslık.

  • Operasyon bölgesinde oluşan yara dokusu nedeniyle oluşan sertlikler.

Nadiren de olsa bazı durumlarda, kitlenin alındığı bölgede sıvı toplanması durumu sürekli olarak tekrar edebilir. Bu birikimler doktor tarafından boşaltılabilir. Bu durumun kronikleşdiği durumlarda, göğsün sürekli olarak sıkıştırılması, yada sıvı toplanan bölgeye yaranın erken sertleşmesini sağlamak ve sıvı toplanmasını engellemek amacı ile ilaç enjekte edilmesi seçeneklerinden biri uygulanır. Bu uygulamalar sıkıntı verici uygulamalar olsa da, çok nadiren bu uygulamalara gereksinim duyulur.

Lampektomi sonrası radyasyon tedavisi nasıl yapılır?

Ameliyat sonrasında kanserli hücrelerin bir kısmının kalmış olabileceği düşünülerek kanserin yerel olarak yenileme riskini azaltmak amacıyla, lampektomi ve bazen de mastektomi sonrasında altı yada yedi hafta kadar süren radyasyon tedavisi uygulanır. Radyasyon terapisine, genellikle ameliyat yaralarının iyileşmesi için beklenen bir ay kadarlık bir sürenin sonrasında başlanılır. Tedavi her gün ve radyasyon cihazlarının ayarlarının yapılmasını da kapsayan 10 ile 30 dakikalık seanslarda verilir. Tedavinin kendisi ağrısızdır. Radyoterapi teknisyeni seans boyunca hastayı gözlemleyebileceği ve hasta ile sesli bağlantı kurabileceği ayrı bir odada bulunur.

Radyoterapinin Olası Yan Etkileri Arasında

  • Tedaviyi alan bölgede saç kaybı.

  • Yorgunluk.

  • Tedaviyi alan bölgenin derisinde döküntü veya kızarıklık gibi reaksiyonlar.

  • İştah kaybı.

  • Mide bulantısı

Radyasyon tedavisi sonucu oluşan yan etkilerin pek çoğu geçicidir ve bu tedaviyi alan hastaların büyük bir çoğunluğu tedaviden önemli bir boyutta rahatsız olmaz.

Lampektomi ve lenf bezlerinin alınması

Kanser hücreleri oluştukları tümör bölgesinden ayrıldıklarında genellikle ilk önce koltuk altına doğru boşalan lenf kanalları üzerindeki lenf bezlerine giderler. Dolayısıyla, kanserin ne oranda yayıldığının belirlenebilmesi amacıyla lampektomi yada mastektomi yapılırken koltuk altı lenf bezlerinin de bir kısmı çıkarılır.

Lenf bezlerinin alınması işlemi lampektomi ile beraber yapıldığında bunun için ikici bir kesik yapılması gerekir. Koltuk altı lenf bezlerinin alınması için kullanılan iki ayrı yöntem vardır;

  • Koltuk altı lenf bezleri çıkarımı: (Axillary Node Dissection)

    Bu koltuk altı lenf bezlerinin çıkarılması için kullanılan standart yöntemdir. Genellikle 10 ila 30 arasında lenf bezi çıkarılır ve kanser taşıyıp taşımadıklarının belirlenmesi amacıyla pataloji labaratuvarına gönderilir.

  • İlk lenf bezleri biyopsisi: (Sentinel lymph node biopsy)

    Bu yeni geliştirilmiş olan bir tekniktir. Bu teknikte radyoaktif yada renkli bir sıvı kanser olan bölgeye enjekte edilir ve bu sıvının lenf sistemi içinde izlediği yol gözlemlenir. Lenf sistemi üzerindeki ilk bir ila üç lenf bezi çıkartılır. Bu lenf bezlerinin kanser taşıyıp taşımadığı test edilir ve eğer kanser hücreleri bulunmazsa daha fazla lenf bezinin çıkarılmasına gerek kalmaz. Çok sayıda lenf bezi çıkartılması bu bölgedeki lenf sıvısı toplama işlemi üzerinde köklü değişikliklere neden olur ve bazı durumlarda da lymphedema adı verilen kronik kol şişkinliklerine yol açar. İlk aşamada çıkarılan 'ilk lenf bez'lerinin kanser hücreleri taşıdığının belirlendiği durumlarda ikinci bir operasyonla geride kalan lenf bezleride çıkarılır. Bu yöntem gün geçtikçe yaygınlık kazanmakla beraber koltuk altı lenf bezleri çıkarımı (Axillary Node Dissection) yöntemi hala standart olarak kabul edilmektedir.

Koltuk altı lenf bezlerinin çıkarılması sonucunda karşılaşılan en yaygın yan etki kolun kronik olarak şişmesi olan lymphedema'dır. İlk lenf bezleri biyopsisi (Sentinel lymph node biopsy) operasyonu alan hastalarda dahil olmak üzre, lenf bezleri alınan hastaların yaklaşık olarak %10 ila %20sin de lymphedema gelişir. Lymphedema oluşması riski, koltuk altı lenf bezleri kanser hücreleri taşıyan ve radyasyon tedavisi gören hastalarda daha fazladır. Lymphedema'nın kontrol altına alınabilmesi ve uzun dönemde getireceği sıkıntıların en aza indirgenebilmesi için, belirtiler görülür görülmez doktora haber vermek çok önemlidir. Buna ek olarak, operasyon bölgesinde lenf sıvısı akışının dengelenebilmesi için özel ekzersizler yapılması Lymphedema riskini azaltabilir.

Lymphedema'nın İlk Belirtileri Arasında

Memenin Komple Çıkarılması

Mastektomi göğsün ameliyat ile alınması işlemidir. Günümüzde, ameliyat meme kanserinin en yaygın tedavi şeklidir. Pek çok durumda, mastektominin hemen sonrasında yada daha sonra göğsün yeniden yapılanması operasyonun yapılması mümkündür.

Mastektominin Çeşitleri Nedir?

Meme kanserinin tedavi edilmesi için yapılan ameliyatların, pek çok yapılma şekli vardır. Bunların arasında;

  • Basit yada Toptan Mastektomi:

    Göğsün derisi ve göğüs ucu ile birlikte alınması operasyonudur. Bu operasyonda lenf bezleri çıkartılmaz. Bazı durumlarda, başka bir operasyon da ilk lenf bezleri biyopsisi (sentinel node biopsy) yapılarak koltuk altından bir ila üç tane lenf bezi çıkarılır.

  • Değiştirilmiş Radikal Mastektomi:

    Göğsün tamamının, göğüs ucunun ve göğüs ucu çevresindeki renkli bölgenin (areola) ve genellikle koltuk altı lenf bezlerinin alınması işlemidir.

  • Radikal Mastektomi:

    Göğsün tamamının, göğüs ucunun ve göğüs ucu çevresindeki renkli bölgenin (areola), göğüs kaslarının (küçük ve büyük pektoral kaslar), ve koltuk altı lenf bezlerinin alınması işlemidir. Bu işlem günümüzde nadiren uygulanmaktadır.

  • Quandrantectomi:

    Göğsün dörtte birinin, derisi ve bağlayıcı dokusuyla bir yer de alınması işlemidir. Cerrah koltuk altı lenf bezlerinin bir kısmının yada tamamının alınması için ikinci bir operasyon yapabilir (koltuk altı lenf bezleri kesimi yada ilk lenf bezleri biyopsisi).

  • Kısmi yada Bölgesel Mastektomi:

    Göğüs dokusunun bir kısmının tümör ve bir miktar sağlıklı dokuyu içine alacak şekilde çıkarılması işlemidir. Bu operasyonda quandrantectomiden den daha az ama lampektomi den daha fazla doku alınır.

  • Lampektomi:

    Tümörün ve tümörün etrafındaki sağlıklı dokunun bir kısmının alınması işlemidir.

  • Excisional Biyopsi:

    Göğüs tümörünün ve etrafındaki sağlıklı dokunun alınması işlemidir. Eğer tümör bu biyopsi operasyonu ile tamamen çıkarılabilirse, bazen ikinci bir operasyona gerek kalmayabilir. Bu durum genellikle tümör çok küçükse olur.

Geçmişte, radikal mastektomi meme kanseri olan kadınlar için uygulanan en yaygın mastektomi seçeneğiydi. Fakat uzmanlar değiştirilmiş radikal mastektominin de çoğu zaman radikal mastektomi kadar etkin olduğunu bulmuşlardır, bu nedenle değiştirilmiş radikal mastektomi bugün tüm göğsün alınması gereken durumlarda en tercih edilen yöntem olmuştur.

Koltuk Altı Lenf Bezlerinin Alınması.

Koltuk altı lenf bezlerinin alınması operasyonu kanserlerinin yayılmacı (invasif) olduğu belirlenen hastalarda yapılır. Radikal mastektomi, değiştirilmiş radikal mastektomi yada lampektomi operasyonu geçiren kadınlar da genellikle koltuk altı lenf bezleri alınır, ve bu işlem için lampektomi geçiren kadınlarda ikinci bir ameliyat kesiği yapılması gerekir. Ameliyat sonrası, koltuk altı lenf bezleri mikroskop altında incelenerek kanserin göğüs dışına çıkıp çıkmadığı belirlenmeye çalışılır ki, bu ameliyat sonrası tedavi seçeneklerinin belirlenmesinde çok önemlidir.

Koltuk altı lenf bezlerinin alınması operasyonunun en yaygın yan etkisi kolda kronik şişme anlamına gelen lymphedema dır. Koltuk altı lenf bezlerinin alınması sonrasında radyasyon terapisi gören hastalarda bu durumun oluşması olasılığı yaklaşık olarak %10 ila %20 dir. Lymphedema nın oluşmaması ve uzun sürebilecek olan rahatsızlıkların engellenebilmesi amacıyla, hastaların kollarındaki şişme ve sıkışıklığı hemen doktorlarına bildirmesi gereklidir. Koltuk altı lenf bezlerinin alınması operasyonun olası diğer yan etkileri arasında kolda ve omuzda geçici yada kalıcı haraket zorlukları ve kolun üst kısmında karıncalanma hissinin oluşması vardır.

Özetle, koltuk altı lenf bezlerinin alınması operasyonun yan etkileri;

  • Lymphedema (kolun kronik şişmesi, ödem benzeri bir oluşum)

  • Kol ve omuz hareketlerinde zorlanmalar

  • Kolun üst kısmında karıncalanma hissi

İlk Lenf Bezleri Biyopsisi.

İlk lenf bezleri biyopsisi (Sentinel lymph node biopsy), yeni bir işlemdir ve göğüsden gelen lenf sıvısının boşaldığı ilk yada ilk bir kaç lenf bezinin alınması ile yapılır. Bu operasyonun yapılabilmesi amacıyla, tümörün olduğu bölgeye radyoaktif bir madde yada genellikle mavi renkli olan bir boya maddesi enjekte edilir. Boya yada radyoaktif maddenin akışı ve ulaştığı ilk lenf bezleri belirlenir, bu işlem için boyanın görsel olarak belirlenmesi yada radyoaktif madde kullanılmışsa lenf bezlerindeki radyoaktivitenin ölçülmesi işlemleri uygulanır. Bu lenf bezleri eğer kanser lenf sistemine geçmişse, kanserin ilk olarak ulaşacağı lenf bezleri olarak kabul edilir. Bu lenf bezleri çıkarılarak kanser hücreleri taşıyıp taşımadıkları belirlenir. Eğer çıkarılan lenf bezlerinde kansere raslanmassa, geride kalan lenf bezlerinin alınmasına gerek kalmaksızın operasyon sona erdirilir. Eğer bu lenf bezlerinde kansere raslanırsa, koltuk altı lenf bezlerinin alınması operasyonuyla devam edilir. İlk lenf bezleri biyopsisinin avantajı, eğer bu lenf bezleri kansersiz çıkarsa koltuk altı lenf bezleri alınmadığı için Lymphedema gibi istenmeyen olayların önüne geçilebilinir. İlk lenf bezleri biyopsisi yönteminin güvenilirliliği ve bu gibi durumlarda standart operasyon olarak kullanılıp kullanılamayacağı konusundaki araştırmalar devam etmektedir.

Mastektomiyi Tedavi Yöntemi Olarak Seçmek.

Meme kanseri genellikle önce mamogramda görülen bir anormallikle belirlenir. Kişisel meme kanserleri sırasında bir kitleye raslayan kadınların hemen bir mamogram yaptırmaları önerilir. Mamogramda bir anormallik görülürse ek görüntüleme yöntemlerinin yardımına başvurulabilir. Ve sonuçta meme kanseri tanısı biyopsi yardımıyla konulur.

Biyopsi sonrasında, meme kanserinin tedavisinin belirlenmesi amacıyla bazı parametreler belirlenir, bunlar arasında;

  • Tümörün büyüklüğü

  • Tümörün tipi

  • Kanserin aşaması

  • Histolojik derecesi

  • Lenf bezlerinin durumu

  • Östrojen ve progesteron algılayıcıları

  • Her/2-neu algılayıcıları

Bazı hastalar mastektomi için açıkça tek seçenekken, bazı hastaların mastektomi ile göğüs koruyucu ameliyat olarak ta adlandırılan lampektomi arasında seçim yapmaları gerekir. Çoğu durumda mastektomi ile lampektomi karşılaştırıldığın da hayatta kalma oranları arasında pek bir fark yoktur, ancak her iki yönteminde kendine göre avantajları ve dezavantajları vardır. Lampektomi göğsün orijinal şeklini korurken, ardından genellikle altı yedi hafta kadar süren radyasyon terapisi yapılması gerekir. Öte yandan, mastektomi meme kanserinin yerel olarak yenileme riskini azaltırken, genellikle göğsün yeniden yapılması (rekonstrüksüyon) ameliyatına ilişkin konuları gündeme getirir. Son karar verilmeden hastaların bu konudaki düşünce ve kaygılarını doktorları ile detaylı olarak tartışmaları ve ortak bir karara ulaşmaları önerilir.

Mastektomi ve Göğsün Yeniden Yapılması.

Çoğu zaman, mastektomi sonrasında göğsün yeniden yapılması operasyonu (rekonstrüksüyon) uygulanabilir. Değiştirilmiş radikal mastektomi operasyonu alan kadınların büyük bir kısmı aynı operasyonda rekonstrüktsüyon ameliyatı da olabilirler. Bu şekilde yapılan rekonstrüktsüyon operasyonun avantajları arasında;

  • Hastalar göğüslerini kaybetmiş olmanın şokuyla ayılmazlar.

  • Rekonstrüktsüyon için yapılması gereken ikinci bir ameliyattan kaçınılabilinilir.

  • Mastektomiyle birlikte yapılan rekonstrüktsüyon operasyonun dezavantajları arasında;

Yakın geçmişte konmuş meme kanseri tanısının getirdiği duygusal yükler de göz önüne alındığında, ameliyat sonrası yapılması gereken kanser tedavisi ve rekonstrüktsüyon operasyonun duygusal yükü hastalar için ağır olabilir.

Bazı durumlarda, rekonstüksüyon operasyonu sonrası oluşabilecek olan komplikasyonlar yapılması gereken radyoterapi yada kemoterapi gibi kanser tedavisi yönbtemlerinin uygulanmasını zorlaştırabilir.
Rekonstrüksüyon operasyonu genellikle göğüs içine protez yerleştirilmesi yada kas katlanmasıyla yapılır.

Ek ameliyatlar almak istemeyen kadınlar, operasyon sonrası ameliyat yaralarının iyileşmesinin ardından dışarıdan takılan göğüs protezleri kullanabilirler. Bu tip protezlerin çoğu, ağırlık ve dokunulduğunda verdiği his açısından doğal göğse benzer şekilde yapılmıştır. Doğru ağırlıkta protez kullanılması vücudun dengesinin korunması açısından önemlidir. Bu arada mastektomi geçirmiş kadınlar için özel olarak tasarlanmış sutyenler de vardır.

Ameliyat Öncesi.

Mastektomi geçirecek olan kadınların büyük bir çoğunluğu ameliyattan belli bir süre önce doktorları ile tanışırlar, operasyon ve risklerini tartışırlar. Ameliyat olmadan önce, ameliyatın riskleri konusunda uyarıldığınıza ve bu ameliyatı olmak istediğinize dair bazı belgeleri imzalamanız istenecektir, bu belgeleri dikkatle okumalısınız. Ameliyat sırasında kana gereksiniminiz olabileceğinden, ameliyattan belli bir süre önce kendi kanınızı vermeyi de önerebilirsiniz.

Ameliyattan önce, doktorunuzla almakta olduğunuz ilaçları da tartışmalısınız, bunlar ameliyatla yada ameliyat sonrası normale dönme döneminde istenmeyen etkilere yol açabilirler. Hastalar genellikle ameliyattan sekiz saat kadar önce yemek yemeği yada sıvı almayı kesmelidirler, doktorunuzun bu konudaki önerilerini almalısınız.

Mastektomi İşlemi.

Mastektomi operasyonunda genel anestezi uygulanır ve hastanın kalp atışlarının izlenmesi amacıyla bir EKG aracı kullanılır. Bunun dışında kan basıncı (tansiyon) ve diğer yaşamsal belirtiler operasyon boyunca gözetim altında tutulur.

Basit mastektomi operasyonu da, doktor göğsün çevresi boyunca tümör bölgesine olabildiğince yakın bir kesik yapar, bu göğüs derisinin büyük bir kısmına zarar vermez. Basit mastektomi operasyonunda, göğüs ucuna süt kaşıyan süt kanallarının alınmasına rağmen, genellikle göğüs ucu alınmaz. Deri altındaki doku nazikce kesilerek, serbest bırakılır ve çıkarılır. Operasyonun yapıldığı bölgeye burada birikebilecek sıvının alınması amacıyla plastik tüpler takılır. Deri dikkatlice kapatılır ve dikiş yada kliplerle yerine oturtulur ki bunlar genellikle operasyondan bir hafta kadar sonra çıkarılır. Genellikle dikiş yada kliplerin üzeri bandajla kapatılır. Koltuk altı lenf bezlerinin alınması da dahil olmak üzre tipik bir basit mastektomi operasyonu genellikle 2 ila 3 saat kadar sürer. Aynı operasyonda rekonstrüksüyon yapılan durumlarda doğal olarak bu süre biraz daha uzar.

Göğse yada koltuk altına yerleştirilen plastik tüpler, iyileşme süreci boyunca ameliyat bölgesinde toplanan kan ve lenf sıvısının dışarı atılması amacıyla kullanılır. Bu tüpler genellikle iki hafta içinde, yada günlük sıvı akışı 30 cm3 den aza indiğinde çıkarılır.

Mastektominin olası yan etkileri arasında;

  • Ameliyat yaralarının enfeksiyon kapması

  • Ameliyat bölgesinde kan birikmesi (hematoma)

  • Ameliyat bölgesinde lenf sıvısı birikmesi (seroma)

  • Lymphedema, geçici yada kalıcı omuz üst kol haraket kısıtlamaları (eğer lenf bezleri alınmışsa)

  • Kolun üst bölümünde karıncalaşmalar

  • Hayalet göğüs ağrısı

Ameliyat Sonrası.

Mastektomi sonrası hastahanede kalma süresi genellikle iki üç gündür, ancak bazı hastalar sekiz güne kadar hastahanede kalabilirler. Değiştirilmiş radikal mastektomi operasyonu geçirmiş hastaların ortalama hastahanede kalma süreleri üç gündür. Mastektomiye ek olarak aynı operasyonda göğüs rekonstrüksüyonu operasyonu geçirmiş olan hastalar yaralarının iyileşme hızına bağlı olarak hastahanede üç ila altı gün arasında kalırlar.

Mastektomiden kaynaklanan ağrılar ağrılar genellikle iki üç gün içerisinde biter, ancak mastektomi geçiren kadınların büyük bir çoğunluğu hiç ağrı hissetmezler. Bazı hastalar da doğrusal (çizgi şeklinde) bir mastektomi yarası beklenebilir. Mastektomi geçiren hastaların büyük bir çoğunluğu koltuk altlarında sanki dokuları dışarı çekiliyormuş gibi bir hisse kapılabilirler.

Hastalara, hastahaneden ayrılmadan önce aşağıdaki konularda bilgiler almaları önerilmektedir;

  • Yaranın bakımı ve giyinme yöntemleri

  • Ameliyat bölgesinde beklenebilecek hisler ve ağrılar

  • Ağrı kesicilerin kullanımı

  • Ameliyat bölgesinde biriken sıvıları dışarıya almakta kullanılan tüplerin bakımı ve kontrolü

  • Olası bir enfeksiyonun erken belirtileri

  • Yapılmaması önerilen aktiviteler

  • Olası duygusal değişimler

  • Uygulanması gereken diyet

  • Kolları çalıştırmaya yönelik ekzersizlere ne zaman başlanabileceği

  • Ne zaman sutyen kullanmaya başlanabileceği

  • Eğer protez kullanılacaksa, protez kullanmaya ne zaman başlanabileceği

Doktorlar genellikle mastektomıden 14 gün kadar sonra bir kontrol randevusu önerirler. Bu kontrol sırasında, büyük bir olasılıkla patalojı raporunuzun detaylarını da öğrenebilirsiniz. Problemi olan hastalar bu 14 günlük bekleme süresi beklenmeksizin doktorları ile bağlantıya geçmelidirler. Mastektomi sonrası radyasyon tedavisi yapılması gereken durumlarda vardır.

Sanal Göğüs Ağrısı.

Araştırmalar göstermiştir ki, mastektomi geçiren kadınların bir kısmı sanal göğüs ağrısı'ndan etkilenmektedir. Göğsün yeniden yapılması operasyonun mastektomi ile birlikte yapıldığı durumlarla yapılmadığı durum arasında, sanal göğüs ağrısının görülmesi yönünden bir fark yoktur. Sanal göğüs ağrısının belirtileri arasında;

  • Hoş olmayan kaşınma hissi

  • Sanki iğneler batıyormuş gibi hissetmek

  • Sanki basınç varmış gibi hissetmek

  • Ağrı, acı yada yanma hissi

Doktorlar, sanal göğüs ağrıları ile kol yada bacakları ameliyatla kesilmiş olan hastalarda görülen ağrılar arasında nedenleri açısından bakıldığında benzerlikler olduğuna inanmaktadırlar. Bu operasyonlarda deri ile doku arasında bulunan küçük sinirler kesilir ve bu beyinde bu bölgeden sinyallerinin değerlendirilmesinde görevli hücrelerin görevlerinin yeniden belirlenmesine yol açar. Bu işlem boyunca, hücrelerin kendilerini yeniden ayarlamak amacıyla yaptıkları değişimler ve kesilen bölgede kalan sinirlerin düzensiz olarak arada bir aktif hala geçmesi bu hislerin ve sanal göğüs ağrısının hissedilmesine yol açar. Mastektomi öncesi göğüs ağrısı şikayeti olan kadınların büyük bir çoğunluğu bu ağrıları ameliyattan sonrada hissederler.

Sanal göğüs ağrılarının erken aşamada kontrol altına alınabilmesi için, mastektomi sonrası göğüslerinde sanal hisler duyan hastaların bu durumu hemen doktorlarına bildirmeleri gerekir. Bazı durumlarda ekzersizler ve göğse yapılan masajlar rahatsızlıkların azaltılmasında yararlı olabilirsede, bunlar yapılmadan önce doktora danışılmalıdır. Aşırı durumlarda, sanal göğüs ağrısını engellemek amacıyla ilaçlarda verilebilir. Sanal göğüs ağrısının olması, kanserin hala olduğu yada geri geleceği anlamına gelmez.

Mastektomi ve Lenf Bezlerinin Alınması Sonrası Ekzersizler.

Hastalar doktorlarıyla, mastektomi sonrası ne zaman ekzersizler yapmaya başlayabileceklerini ve mastektomi yapılan taraftaki kolu ne zaman tam anlamıyla yeniden kullanmaya başlayabileceklerini tartışmalıdırlar. Mastektomi sonrası iyileşme döneminin tamamlanmasının ardından, yapılabilecek ekzersizlerin bir sınırı olmamasına rağmen, mastektomi geçiren her hastanın özellikle de mastektomiyle birlikte koltukaltı lenf bezleri alınan hastaların alması gereken bazı önlemler vardır.

Mastektomi uygulanan taraftaki deride olan yaralanmaların enfeksiyon kapma riski diğer tarafa oranla daha fazladır. Bunun nedeni lenf bezlerinin alınması sırasında lenf dolaşımını zorlaştırabilecek değişikliklerin oluşabilmesi riskidir, lenf dolaşımın operasyon öncesine oranla daha verimsiz olması bakteri gibi vücut dışından gelebilecek organizmalara karşı vücudu daha dirençsiz bırakır. Lenf sistemi dokuda toplanan lenf sıvısını toplar ve bu toplama damarları üzerinde bulunan lenf bezlerinin bir filtre gibi çalışmasıyla vücuda zararlı olabilecek maddeler süzülür.

Mastektomi ve koltuk altı lenf bezlerinin alınması operasyonu geçiren kadınların yaklaşık olarak %20sinde kollarda ödem oluşmasına bağlı küçük ölçekli deri travmaları görülür.

Koltuk altı lenf bezlerinin tamamının yada 30 dan fazlasının alındığı durumlarda, koltuk altı damar trombosisi (axillary vein thrombosis, koltuk altı damarlarında kan pıhtılaşması) oluşabilir. Bunun sebebi lenf kanallarının kan damarlarına çoğu zaman çok yakın olması ve operasyon sırasında bunlarında zarar görmesi yüzündendir. Kan dolaşımının zorlaşması, kolun daha sonraki aşamalarda yaralanmalara daha yatkın olmasına neden olabilir.

Bu nedenlerden dolayı, doktorların büyük bir kısmı ekzersizler arasında bir dinlenme süresi bırakmayı ve zaman zaman kolu kalp seviyesinden yukarıda bir kaç saat tutulmasını önermektedirler. Mastektomi geçirmiş olan hastaların yaralanma riskini en aza indirmek için yoğun bir şekilde ekzersiz yapmamaları önerilmektedir.

Olumlu bir not eklemek gerekirse, kasların düzenli kullanımı eklem bölgelerinin ve ameliyat yarasının esnekliğinin sağlanmasını, yeni lenf kanallarının oluşmasını, kan dolaşımının yeniden kazanılmasını ve kan pıhtısı riskinin azaltılmasını sağlar. Ekzersizler dikkatlice yapıldığında, ekzersizin getireceği bu yararlar olası zararlarından çok daha fazladır.

Meme kanserinin Yenilenmesi.

Mastektomi sonrasında yada diğer kanser tedavileri sonrasında bazen kanser yenileyebilir. Kanserin yenilemesinin üç türü vardır, yerel, bölgesel ve uzak. Yerel yenilemede, kanser tanısı konmuş olan bölgede kanser hücreleri kalmıştır ve zaman içerisinde yeniden büyürler. Bölgesel yenileme, yerel yenilemeden daha ciddidir. Bu durumda kanser hücreleri genellikle koltuk altı lenf bezlerinin ötesine yayılmıştır. Kanserin uzak yenilemesi, yenilemeler arasında en tehlikeli olanıdır ve metastaz olarak da adlandırılır. Bu tip yenilemede , kanser vücudun kemik, akciğer, yada karaciğer gibi uzak bölgelerine sıçramıştır.

Kanserin yenilemesi durumunda, tedavi kanserin yenileme tipine ve ciddiyetine bağlı olarak yapılır. Kanseri yenilediği durumlarda ek ameliyatlar, kemoterapi, radyoterapi, yada hormon tedavisi uygulanabilir.